31 Ağustos 2011 Çarşamba

'Oryantalizm, Doğu kadınını zayıf ve egzotik gösteriyor'

İngiltere'de yaşayan çağdaş sanatçılarımızdan Güler Ateş ve İngiliz sanatçı Sara Hibbert GAZETE HABERTÜRK'e konuştu...

29 Ağustos 2011 Pazartesi, 10:03:29

GAZETE HABERTÜRK / HÜLYA KÜPÇÜOĞLU

Güler Ateş, İngiliz sanatçı Sara Hibbert ile İngiltere’de Hoxton Sanat Galerisi’nde “Yönelimler” adlı ortak bir sergi açtı. Farklı malzemeler kullanan ancak kadın teması noktasında ortak bir söylem geliştiren sanatçıların sergisi 8 Eylül’e dek sürüyor.

Öncelikle yollarınızın nasıl kesiştiğini öğrenmek istiyorum...

Sara Hibbert: Galeri küratörü Lydia ve direktörü Matthew, ikimizin işlerinde ortak noktaların olduğunu gördü. Dolayısıyla işlerimizi beraber göstermemizin daha çok küratöryal bir karar olduğunu söyleyebiliriz. Ve gerçekten de çalışmalarımızın diyalog içinde olacağı da kesindi.

Ortak serginizin adı “Yönelimler” adını taşıyor. Ne gibi yönelimler sergi konsepti çerçevesinde ön planda tutuluyor?

Güler Ateş: “Yönelimler” başlığı benim ve Sara’nın işleriyle bağlantılı olduğu için seçildi. Çalışmalarım oryantalizm ile bağlantılı, Doğu ve Batı sentezini performans yoluyla gerçekleştirdiğim mekânlarda kadın kimliğini soruşturuyorum. Sara ise daha çok ışık hareketi ve dans figürünün soyut mekân içindeki kavramını inceliyor. Bu başlık ayrıca hareket ve ışık kavramlarının bir yer içinde olmasıyla da bağlantılı.

VERMEER'İN ETKİSİ

Çalışmalarınızın oryantalizmle bağlantısı bulunduğunu belirttiniz. Kısaca oryantalizmi Batılının Doğu’ya bakışı olarak düşünürsek, siz İngiltere’de yaşayan bir Türk sanatçı olarak oryantalizmi nasıl yorumluyorsunuz?

G.A.: Oryantalizm, Batı’nın yarattığı güçlü bir ideolojidir. Bu ideoloji Batılı yazarlar, felsefeciler ve devlet görevlilerinin Doğu’nun kültürü, gelenekleri ve inançları üzerine kendilerine göre yarattıkları bir alandır. Benim vurgulamak istediğim nokta ise bu ideolojide Doğu kadınının zayıf, kontrol altında ve aşırı egzotik gösterilmesidir. Performans yaptığım Victoria & Albert Müzesi ve Leighton House Müzesi Büyük Britanya emperyalizminin yüksek olduğu Viktoryen zamanında kurulmuş mekânlardır. Bu mekânlarda Doğu’dan aldıkları ve getirdikleri sanat eserlerini sergileyip kendilerine göre yeni bir yorum getirmişlerdir ve bu mekânlar devlet müzesi haline gelmiştir. Yaptığım performansların temelinde bu mekânların tarihiyle diyalog içindeyim. Seyircileri, bu mekânların tarihiyle ilgili tekrar düşündürmeyi arzuluyorum.

Çalışmalarınızda farklı kültürel etkileşimleri kültürel sentezle kesiştirdiğinizi belirtiyorsunuz. kültürel sentezi biraz açabilir misiniz?

G.A.: Kültürel sentez, çalışmalarımda Batı sanatının estetiği ile Doğu kültüründen doğan konseptin karışımı. Son yaptığım işlerde 17. yüzyıl Hollanda sanatının etkisi büyük. Özellikle Vermeer’in çalışmaları. Çalışmalarımda kadın, bulunduğu mekânla ve bu mekânın tarihiyle de sürekli diyalogdadır. Şimdiye kadar çalıştığım mekânların hepsi Batı ülkelerinde oldu ve hepsinin ortak noktası dolaylı ve dolaysız Doğu sanatından, tarihinden ve kültüründen etkilenmiş olan mekânlardır.

Sizce bu sentezin kadın üzerinde ne gibi etkileri mevcut?

G.A.: Öncellikle yeni bir kimlik arayışı demektir. Bu iki kültürden alabileceği şeyler farklı olacaktır. Kuşkusuz ki burada kadının kendisini ve haklarını daha iyi tanıması ve kültürünü, tarihini başka bir perspektifle görmesi hayatına başka bir boyut kazandırmaktır.

Peki kadın figürlerinin kumaşla örtülmüş olması noktasında neler söyleyeceksiniz?

G.A.: Son birkaç yıldır yaptığım çalışmalarda kadının gizemli olması çok önemli. Kadın kimliğinin gizli olması fakat vücut diliyle aldığı formlar, duruşlar onun duygu ve düşünce yapısını ve mekânla olan ilişkisini gösteriyor.

Sara, sizin çalışmalarınızda kadın figürü hareket ve ışık etkileşimleriyle sunulmakta. Nasıl bir deneyimi aktarıyorsunuz?

S.H.: Çalışmalarımda renk, ışık ve hareketi birbirlerine ekleyerek yeni bir atmosfer duygusu çağrıştırmayı arzuluyorum. Ayrıca bu bazen de ahiret işlerine dalmış bir dünyaymış gibi de hissedilebilir. Yarattığım görsel imgelerde figürün maddesel hareketle izlenmesini gösteriyorum. Ayrıca gerçeküstü ve tedirgin edici formları ve belirli hareketleri dondurarak yakalamaya çalışmaktayım. Son yaptığım işler düştüğümüz andaki bilinç boşluğuna odaklanmakta. Modern dansçılarla beraber yaptığım bu çalışmalar, bana karanlık ve belirsiz yerlerde bu fikri yeniden yorumlama fırsatı veriyor.

'GERÇEKÜSTÜ FORMLAR'

Ahiret işlerine dalmış bir dünya gibi de hissedilebileceğini söylerken neyi kastettiğinizi biraz açabilir misiniz?

S.H.: Işık ve hareket vücutla müdahale ettiği için doğal olmayan gerçeküstü formlar oluşturuyor. Karanlık ve belirsiz bir boşlukta olan figür kafamızı karıştıran ya da şaşırtan bir dünyaymış gibi ve sanki bizden çok ayrıymış gibi görünür. Ahiret işlerine dalmış dememle bizim olduğumuz dünyadan başka alternatif bir yer hissediyoruz. Derinlikte veya bilincimizde veya uzaklıkta, anlamadığımız tanımlanmamış bir alanın ötesinde.

Aktardığınız deneyim noktasındaki hedefleriniz?

S.H.: Çalışmalarımda karanlık ve sonsuz alan kullanma yoluyla figür düşer veya askıda gibidir. Işık ise ellerin hareketiyle belirsizlik ve kafamızı karıştıran / şaşırtan hisleri gösteriyor.

Dans görüntüleri başka ne gibi olasılıkları gündeme getiriyor?

S.H.: Video yoluyla dans hareketlerini başka yönlere uzatabiliyorum. Dans görüntüsünü bir malzeme olarak kullanma başka olasılıklara; form, yerçekimi, çevre ve doğal kapasitenin dışında olan hızı deneme şansı da vermektedir.

http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/664274-oryantalizm-dogu-kadinini-zayif-ve-egzotik-gosteriyor