4 Ocak 2012 Çarşamba

SÖZDE DEĞİL ÖZDE ELEŞTİRİ GEREK!

SÖZDE DEĞİL ÖZDE ELEŞTİRİ GEREK!

Hülya Küpçüoğlu

Aralık ayının başlarından beri medyada sansürle ilgili çok şey konuşuldu. Olayı artık hepimiz biliyoruz. Tekrar burada yazmayacağım. Zaten benim konu ile ilgili ne düşündüğüm de UPSD olarak yazdığımız bildiride mevcut. Konu ile ilgili geçtiğimiz günlerde çıkan bir yazı ilgimi çekti. İlgimi çekme sebebi eleştirmenimizin çok ama çok büyük (!) saptamalara imza atması ve içinde yer aldığım UPSD Yönetim Kurulu’na da ‘sözde eleştiri’ (!) getirmesi.

Konu ettiğim Fırat Arapoğlu’nun geçtiğimiz günlerde çıkan yazısında, yazarımız olayı kendince anlatırken, bazı şeyleri atlamış olması akıllarda soru işaretleri doğuruyor. Mesela Leyla Gediz’in ifadelerine yer verirken, görmemesine imkan olmayan bir mecrada, Levent Çalıkoğlu’nun Gediz’ e karşı yanıtına yer vermemesi son derece düşündürücü. ‘Çok yerinde tespitler yaptığı’ (!) gözlenen eleştirmenimizin, AICA’nın’ monolitik’ bir düşünce yapısına sahip olmadığını belirtirken, UPSD’nin de ‘monolitik’ bir düşünce yapısına sahip olmadığını bilmemesine imkan yok. Çünkü kendi imzasının da yer aldığı ‘diğer yazıdaki’ imzalar arasında UPSD üyeleri de mevcut. O zaman neden sanki tek demokratik sanat kurumu AICA gibi davranılıyor? Ve ayrıca kamuoyuna açıklanmış bir basın bültenine atıfta bulunulmasını ‘kendisini aklama süreci’ ya da ‘pozisyonlarını sağlama alma’ olarak değerlendirip, suçlayıcı imalarda bulunuluyor? Keşke eleştirmenimiz bu çok yerinde (!) tespitlerini yaparken, buna dayandırdığı saptamalarını da ekleseymiş. Biz daha önce veya şimdi kimi ya da neyi aklamışız? Ya da hangi akıl yürütme ile UPSD’nin pozisyonunu sağlama aldığını belirtiyor? Sadece UPSD’nin yayınladığı konu ile ilgili bir yazısında AICA’nın adının geçirmesini mi göz önüne alarak bu tespitleri yapıyor? Yoksa daha doyurucu bir içeriği var mı? Sanırım yazarımız dünyanın neresine giderse gitsin, kamuya açıklanmış her yazıya, bildiriye veya basın bültenine referans verilebileceği bilmiyor… Eğer bir kurum kendisine herhangi bir şekilde referans verilmesini istemiyorsa, hiçbir şekilde hiçbir bildiri ya da basın bülteni kaleme almaması ve eğer bir gün kendi yayınladığı bildiriden dolayı mahçup duruma düştüğünü düşünüyorsa, geri çekmesi gerekiyor. Ayrıca kendinden çok emin bir şekilde herkesin bilgisine sunduğu ‘UPSD her zamanki gibi Bedri Baykam’ın kişiliği üzerinden olaya dâhil olmuş, sözde yönetim kurulu olarak isimlendirilebilecek bir biçimde basın bildirileri kaleme almıştır’ derken, Arapoğlu’nun Baykam ve UPSD’yi iyice kişiselleştirdiğini görüyorum. Böyle ifade ediyorum çünkü kendileri, daha önce de bir sergi bağlamında o çok ama çok müthiş (!) saptamalarla Baykam ve UPSD hakkında yazı yazmıştı. (BKNZ: http://hulyakupcuogluyazilar.blogspot.com/2011/01/dostlar-alisveriste-gorsun.html ) Arapoğlu yazısında ‘sözde yönetim kurulu’ diyerek, kişilerin şahsiyetlerine, onurlarına ve kimliklerine açık bir şekilde tacizde bulunuyor. Sözde sanatçı haklarıyla, sanatçı özgürlükleriyle uğraştığını söyleyen bir kişinin, suçlamalarla sanat ortamındaki meslekdaşları hakkında böylesine yazılar kaleme alabiliyor olması oldukça çelişkili ve üzücü… Bu cümleleri kurarak eleştirmenimiz, yönetim kurulundaki sanatçıların onurlarına ve kişilik haklarına dayanaksız ve uydurma savlarla açıkca hakaret ediyor. Böylesi bir makaleye imza atabilen bir yazarın, bir geceliğine bir müzede düzenlenen müzayededeki bir eser için müzayedeye kondu ya da konmadı diye çıkardığı eylem dizisi ne kadar inandırıcı olabilir? Arapoğlu’na sormak gerek, UPSD yönetim kurulu içinde yazılan her yazının yönetim kurulu tarafından okunmadan, tartışılmadan yayınlanmadığı bilinirken, ‘sözde yönetim kurulu’ diyen yazar, bizlerin hiç tartışmadığımız, farklı fikirleri beyan etmediğimiz bilgisine nereden ulaşmıştır? Arapoğlu hemen açıklasın! Ama tabii çok düşünmeye gerek yok çünkü eleştirmenimiz ona da bir açıklama getiriyor hemen ve ‘metinleri Baykam’ın yazdığını anlamak için, onun yazılarına biraz aşina olmak yeterli’ diyor. Arapoğlu’na sormak gerek, kendi imzasının da bulunduğu karşıt yazı da tek bir kişinin elinden çıkmış gibi görülüyor ki, kim olduğu malum, malum yazı, önceden hiç mi konuşulmamış, tartışılmamış? Başkalarınca hiç mi okunmamış? Ya da yazıya başkaları hiç mi müdahale etmemiş? Ortak karara varılan bir düşüncenin metinini kimin kaleme aldığının konuyla ne alakası var? Konuyu saptırıp, kimin neyi yazdığına dair saçma sapan tartışmalar yapmak ve bunu bir sorun gibi göstermek ve sanki çok büyük bir saptama yapmış gibi konu etmek neden? Ayrıca eleştirmenimiz “UPSD’nin ulusalcı yaklaşımını tasvip etmek olası değil “ derken UPSD’nin bildirisi ile ulusalcılık arasında nasıl bir bağ kurduğunu çok merak ettim. Merak ettim ama Arapoğlu’nun yazısında bunu da göremedim. Üzülerek söylüyorum, bu konunun buraya alakasız bir şekilde eklenmesi yazıyı daha da gülünç hale getirmekten başka bir işe yaramıyor.

Eleştirmenimizin yazısında değindiği ‘sanatçılar, sanat yazarları, müzeler, dernekler…’ gibi, birbirini tamamlayan büyük bir ailenin parçalarına, sanat kurumlarına, sanat ortamına baktığımda, daha önce de belirttiğim ‘sözde’ değil ‘özde’ eleştiri yapma gereğine hiç olmadığı kadar ihtiyaç olduğu kesin. Ancak, oradan buradan edinilen fikirler, dedikodular, gönderilen e-mail ya da yazılardan esinlenerek yazıların kaleme alınması (ki olabilir) ve kendi fikirlerinin ‘desteklenmesi’ noktasında, benim de olayı ‘kendi pozisyonunu sağlama alma’ olarak mı değerlendirmem gerekiyor?

Arapoğlu’nun sanatçılara en ufak bir saygısı varsa özür beklediğimi ve şahsen bu yazısından ötürü onu kınadığımı da belirtmeliyim. Son olarak eklemek istiyorum, Aralık ayının son günlerinde İçişleri Bakanı’nın yaptığı açıklamaları es geçerek, hala AICA ya da UPSD’deyi eleştirmek, bende, sadece günün popüler olayından nemalanmak istenildiği fikrini doğuruyor.