Leyla Gediz, Rampa'da görülebilecek "Gelecek Program" adlı sergisinde, otobiyografik anlayışını sürdürüyor. Gediz, 'gelecekte bir aile kurma fikri ve aile kurgusunu' ele alan eserleriyle dikkat çekiyor.
Hülya Küpçüoğlu/Haber Türk Gazetesi 28.12.2011
Gelecek programda neler var?
Gelecek program, gelecek olanı iple çekmekle alakalı. Şu an burada duruyorsunuz ama aslında ileri bir noktada gelecekte olmak istiyorsunuz. Onun tatlı beklentisi içindesiniz. İçinde bulunduğunuz an bir şekilde, belki yeterince sizi tatmin etmiyor o yüzden gözlerinizi ileriye dikmişsiniz ve gelecekten bir şeyler bekliyorsunuz. O arada bir zaman var ve o bekleme halini anlamlandırmak gerekiyor. Çünkü kuru kuru beklemek de olmuyor. Benim için bu serginin muhteviyatı böyle…
Peki siz bu sergi ile o bekleme sürecini mi anlamlandırıyorsunuz?
Orada hala gelecek program diye duran bir şeye bakıyorsanız, daha o film oynamaya başlamadı demektir. Burada bir tür gelecek kurgusu, beklentisi ve sorgulamasının yapıldığı bir süreç bu. O geleceğin henüz burada olmadığı, belki onu beklemenin anlamının da sorgulandığı, bekleyişin de sınandığı bir durum söz konusu. Gelecek program karşınızda duruyor, siz ona erişmeye ya da kendi aranızda ilişki kurmaya çalışıyorsunuz. Bu tamamen gelecekte bir aile kurma fikrinin, gelecekte bir aile kurgusu içinde yer alıp alamayacağına dair kaygıların bir yer de telaffuzu oldu benim için.
Feminen bir sergi diyebilir miyiz?
Feminen bir sergi diyebiliriz. Davetiyedeki çiçek de öyle, neredeyse bir düğün davetiyesi gibi ama kendi içinde hüzünlü bir tarafı da var. Belki olmamış, olamamış bir düğün gibi… Hüznü umudu, kendice yeniden yapılanma çabasını, kadınlar arası paylaşmayı, dert ortaklığını bütün bunları görselliyor.
Basın bülteninizde deneysel bir üretim sürecine dayalı işler verdiğiniz söyleniyor. Sanatçılar genelde tek bir üslup çerçevesinde çalışırlar, sergilerinizin tamamı düşünüldüğünde bunun bilinçli olduğu düşünülüyor. Sizce?
Bence bu bizim çağımıza uygun bir yaklaşım. Boyaysa boya, resimse resim, bunun bir araç olarak görülüp bir tür teknik bir virtüezite arayışı içinde kaybolmaktansa, böyle bir şey peşinde koşmaktansa, orada da insan kendi doğrusunu belirliyor ama benim derinleşmek istediğim şey bu olmadı. Benimkisi belki daha çok açlıktan ya da dikkatimin çok yönlü olmasından... Zihin yapım tek bir odağa sabitlenmeyi çok sevmediğinden... Bugüne değin konuları hep parçaladım ve çok sayıda ve farklı yüzeylere dağıtıp, sonrasında sergi bünyesinde yeniden birleştirmeyi seçtim. Hiçbir resim diğerine benzemiyordu! Bu sergide yine de serilerin akmaya başladığı görülüyor ki bu, benim sergilerimde büyük bir sıçrama. 10 senden sonra seriler halinde işler üretmeye başladım. Diğer sergilerimde durmaksızın bir konudan diğerine atlıyordum."Belki zihin de zamanla duraganlaşıyor. Bütününde benim sergilerimde bana ait, bana ait bir şey de var. Bu yönden üslübu yok demek de yanlış olur. Bu serginin başka kimsenin sahip olmadığı bana ait bir duygusu ve görsel kurgusu var. Belki üslup sözcüğünü resim içindeki geleneksel bir arayış olarak okumaktan çıkarıp, sergilerin bütününe bakmak gerek. Tahmin ediyorum ki birçok izleyicim buraya gelip, benim sergim olduğunu bilmeseler, bu Leyla Gediz’in sergisi diyebilirler…
28 Aralık 2011 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder