24 Aralık 2011 Cumartesi

'Ruhun Dili En Yoğun Dildir'

Belçikalı sanatçı Johan Tahon Çinili Köşk’te açtığı ‘Arche’ adını taşıyan sergisini İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Özil Koleksiyon ortaklığında sundu. Sanatçı son yıllarda çalışmalarını sürdürdüğü İznik’te, tanıma fırsatı bulduğu Kuvars seramik yöntemi ile yaptığı çalışmalarıyla bu kez karşımızda idi.

Hülya Küpçüoğlu / Dekorasyon Dünyası Dergisi Aralık-Ocak sayısı

Son çalışmalarınızda İznik seramikleri etkisiyle gerçekleştirdiğiniz heykeller var. İznik’te araştırmalar yaptığınızı da biliyoruz. İznik’le yolunuz nasıl kesişti?

İstanbul galericim Dağhan Özil, İznik’te çalışma şansını bana yarattı. 2007 yılından beri senede 2,3 kere gidip çalışıyorum. İlk önce eski İznik yöntemiyle seramik yapmayı, süslemeyi öğrendim. Daha sonra İznik seramiklerinin tarihini araştırmaya ve bu eski yöntemle- Rölyef Kırmızı ve şahane mavi ile- yeni şeyler yapmaya başladım. Son zamanlarda kendi seramiklerimde de aynı kuvars seramik atmosferi olmaya başladı. Bazen benim alçı heykellerimle bunları birleştiriyorum.

İznik nasıl bir deneyimdi sizin için?

İznik’te yaşamak ve çalışmak harika bir deneyim oldu. Gizemli İznik’e ve gölüne aşık oldum. İznik vakfındaki dost canlısı insanları ve güzel yemeklerini her zaman hatırlayacağım. Şu anda Belçika’daki stüdyomda, Türkiye’den aldığım/öğrendiğim bilgileri kullanarak çalışmalarımı sürdürüyorum. Ayrıca Türkiye’de daha fazla çalışabilmek için İstanbul’da stüdyo hazırlığı içindeyim.

Şu anda izlenmekte olan serginizi de Çinli köşk’te yapıyorsunuz. İzleyici nasıl bir birliktelik görecek?

Türkiye’deki en güzel yerlerden biri Çinili Köşk. Arkeoloji Müzesi’ni 5 yıldır biliyordum. Bu bir rüyaydı ve gerçek oldu. işlerim, Türk tarihi ve erken İslam seramikleriyle bir ilişki kurdu. Benim en çok ilgimi çeken eski insanın derin duygularını çağdaş seramiklerle birleştirmek.

Eski eserler ve yeni eserler arasındaki bağı nasıl değerlendiriyorsunuz?

kökleri hissetmek ve daha da fazlasını üstlerine inşa etmek güzel bir duygu. Tabi ki aynı sevgi ve tutku ile...

Genelde büyük boyutlu işleriyle bilinen bir sanatçısınız. Bu serginizde küçük ebadlı işler görülüyor.

Seramik yapmak zor. Adım adım oluşuyor. Teknik olarak böyle ortaya çıkıyor. Birde seramikleri, tüm çalışmayı kendim, tek başıma yapmak istedim. Ama şimdi şunu da söylemeliyim, seramikler gittikçe büyüyor, büyüyecekler de. Ortaya çıkan sonuçlar bazen sinir bozucu. 6 ay çalıştım yaptıklarımın %50 si fırında kırıldı. Büyük hayalkırıklığı, depresif bir şey tabi, onca çabanın sonunda çalışmaların fırından kırık çıkıyor ve o an kuvvet bulup nasıl tekrar başa dönüp yapabileceğimi bilemediğim zamanlar oldu.

Serginizin adı ‘Arche’ adını taşıyor. Felsefede ‘ilk’ ya da ‘başlangıç’ olarak bilinen bir kelime. Siz hangi anlamlarda kullanıyorsunuz?

Psikolojide "özbenlik" kavramı ile yakın temas içinde olan ARCHE bizim içimizdeki en derin temel noktadır. Varoluşun en güzel ve eksiksiz formudur. İnsanlar hayatları boyunca bunun arayışındadırlar ama büyük çoğunluk yanlış yerlere bakar, yanlış yerde arar. Ruhun dili en yoğun dildir. İşte Arche, bize bunu hatırlatır. Heykellerimin bu noktaya dikkat çekmesini istiyorum, hepimizin ihtiyacı olan geçmişten gelen en temel ihtiyacımızla bizi karşı karşıya bırakması/ yüzleştirmesi... Seramik heykellerim içimizde yaşayanın ne olduğunu göstermeyi, ifade etmeyi ve içselliği izleyici ile paylaşmayı deniyor. Umarım ziyaretçiler bunu görebilirler, anlayabilirler, farkına varabilirler.

İşlerinizde bulunduğu söylenen varoluş’un karmaşık yapısını ve aynı zamanda onların sessiz ve dingin duruşunu nasıl algılamalıyız?

Cevap bulmayı çok istiyorum ama hiç cevap verilememiş bir soru, bu yüzden hayallerime devam edeceğim. Beni yaşatan –tam ifade edemesem de- Otantik şiir güzelliği ve insan sevgisi. Sadece bunlar var elimde… Sonsuz evrende sevgi dolu insan olmak ve bunu ifade etmek, bu olgunun tanrı olduğunu düşünüyorum. Ya da sanırım tanrıyı anlamak demek de bu olmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder