Tinsel kelimesinin birkaç anlamı var. İlk akla gelen de ruhsallık veya maneviyat. Sergide mezar taşları ile ilgili bir çalışma da olduğu için öncelikle kelimenin bu anlamı ön plana çıkıyor diyebilir miyiz?
İşlere başlamadan önce bu serginin ismini henüz belirlememiştim. Öncelikle mezar taşlarını hatırlatan formlardaki heykelleri çalıştım. Ardından kendiliğinden bir konsept oluştu. Ve farklı malzemeler de işin içine girdi. Serginin bütününde her izleyici kendi dünyasına dair farklı şeyler bulabilir. Ben özellikle birşeylerin altını çizmiyorum. Benim için önemli olan görünür şeyleri sorgulayarak, dünyevi algımızın sınırlarının ötesine dair bir bakış sunabilmek.
Önce işleri yapmaya başladım ve ismi sonradan koydum dediniz. Adından da yola çıkarsak serginin sizin için manevi veya psikolojik bir yanı var mı?
Olmaması söz konusu değil. Ama bu önemsenmesi gereken birşey de değil. Ben bu sergide kendi kişisel öykülerimi paylaşıyorum aslında izleyicilerle. Bir yandandan da herkesin yaşadıklarının bir sanatçının hayatındakilerle kesişme noktası oluyor bütün bu deneyimler.
Çalışırken nasıl bir süreç geçiriyorsunuz?
Kimi zaman çok yoğun bir üretim sürecine giriyorum. Kimi zaman da geriye çekilip sadece düşünmeye odaklanıyorum. Sergilerim bu şekilde ortaya çıkıyor.
Sergide kanatları ve mezar taşlarını çağrıştıran işlerinizi yaparken kullandığınız malzeme ile gönderme yaptığınız form arasında bir zıtlık var diyebilir miyiz?
İşlerimi sadece mermerden yapsaydım mezar taşlarını daha çok hatırlatabilirdim izleyicilere. Şu haliyle hatırlatma var ama bire bir hatırlatma değil bu. Bir taraftan ürkütücü bir yanı da var mezar taşından bahsetmenin. Nihayetinde ben ölümün bir bitiş olduğunu düşünmüyorum. Ölüm de tıpkı doğum gibi bir süreç. Ben farklı malzemelerle ve görselliklerle bu durumu yumuşatmaya çalıştım. Galeri vitrinini kapatarak yarattığım mekanın içine yerleştirdiğim fanlar sayesinde, bembeyaz kuş tüylerinin sürekli uçuşmasıyla sergiye de adını veren ‘Tinsel Deneyim’i izleyicilerin henüz galeri mekanının içine girmeden yaşamaya başlamasını amaçladım.
Sergide bir de video çalışmanız yer alıyor. Bunun ikinci video çalışmanız olduğunu da belirtiyorsunuz…
Hamilelik dönemimde çalışamamıştım. Çünkü heykel yapmak ağır bir işçilik gerektiriyor. O dönemde karnımın dışarıdan görüntüleriyle, ultrason görüntülerini birleştirerek bir video gerçekleştirmiştim. Bu sergideki ikinci video çalışmam ‘Yolculuk’ta ise üst üste getirdiğim uçuşan martıların imgeleriyle yine içsel olana dair bir anlatım dili yakalamaya çalıştım. Her ne kadar martılar devinim içinde olsalar da görselliği deforme ederek, silikleştirerek daha dingin bir atmosfer yarattım.
‘Yolculuk’ videosunu mermer ve poyesterle ele aldığınız iki farklı heykel serisiyle bağladığınızı görüyoruz. Biraz da bundan bahseder misiniz...
İlk seride mezar taşlarını ele alırken, ikinci seride de kanatları ele aldım. Bunların hepsinin birleşme noktası ise ‘Yolculuk’ oldu. Çünkü üzerinde durduğum nokta kavramsal olarak zamanın yanı sıra seyahat nosyonunu da ele almaktı. Mezar taşı bir varış yerine ve insanın hayat yolculuğundaki yeni bir boyuttaki başlangıcına işaret ediyor. Kanatlar ise sınırlarımızı aşmanın bir aracı olarak var oluyor.