15 Mayıs 2011 Pazar

‘Büyük şehirlerde yaşadığım dönemlerdeki çalışmalarım oldukça kaotik ve kendi iç dünyamı dışarıya vuran tarzda idi‘

Birsen Özbilge Oda Kule Sanat Galerisi’nde açtığı ‘Sanat Uzun Hayat Kısa’ başlıklı sergisinde desen ve resim çalışmalarından sunduğu örneklerde kadın, kimlik, sosyal yaşam gibi kavramları sorguluyor. Sembolik anlamda kullandığı objeler ve atasözleri ile de hayata dair farklı vurgular yapıyor.


Hülya Küpçüoğlu

Öncelikle sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?

Ailem eski kuşaklardan beri İstanbulludur, ben babamın askerlik hizmetini yaptığı sürede Ankara’da doğmuşum daha sonra çocukluk ve okul yıllarımı İstanbul’da geçirdim. 1987’de Kandilli Kız Lisesinden mezun olduktan sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Resim Bölümüne girdim. 1994’de mezun olduktan sonra çeşitli karma sergilere katıldım. 1996’da ilk kişisel sergimi Sefahathane’de açtıktan hemen sonra Amerika’nın New York şehrine taşındım. Orada Novo Art Design şirketinde ressam olarak çalışmaya başladım. 2001’de Manhattan’nın beşinci caddesindeki meşhur The Frick Museum tarafından işe alındım. Daha sonra iki kez müzenin açtığı grup resim sergilerine katıldım. 2003’den beri profesyonel olarak resim çalışmalarıma devam etmekteyim.

Kanarya Adaları’nda yaşıyorsunuz. Nasıl bir süreç sizi oraya götürdü?

Eşimin işleri dolayısıyla İspanya’ya taşınma kararı verdik. Doğrusu İstanbul ve New York gibi kosmopolit şehirlerde uzun yıllar yaşadıktan sonra oldukça yorulduğumuzu da fark ettik. New York’ta yaşarken ikimizin de aileleri ile senenin çok az bir zamanını beraberce geçirebiliyorduk. Sonuçta Amerika’yı ömrümüzün devamını geçireceğimiz bir ülke olarak benimseyemedik. Ve böylece bu etkenleri birleştirip her ikimiz için de en doğru kararı vererek eşimin memleketi olan Gran Canaria adasına yerleştik.

Çalışmalarınıza gelirsek, kadın figürünün ön plana çıktığı görülüyor ve kadın olarak da kendinizi resmediyorsunuz…

Son dönem çalışmalarımda eserlerimde kendi kendimi model olarak kullanıyorum. Sanırım uzun bir süre sosyal şehir yaşamından uzak kaldığımdan dolayı söyleyecek çok sözüm olduğunu ifade etmeye çalışmamdan kaynaklanıyor.

Kadın figüründe ya saçında ya da elinde gül ve zincir görülüyor. Tuvallerde sürekli yinelenen bu formların anlamı nedir?

Resimlerimde kullandığım objeler hem sembolik hem de resmi tamamlayan görsel ögeler olabilirler. İplere dizilmiş boncukların üzerlerinde Latice atasözleri yazmaktadır. Örneğin “Nulla rosa sine spinis” (Dikensiz gül olmaz) resminde bir eli ile boncuklu atasözünü tutan figürün diğer elinde bir gül vardır. Bir başka deyişle resimlerdeki boncuklarda yazılı atasözleri ile objeler birbirlerine gönderme yapmaktadırlar.

Elleri ön plana çıkardığınız desen ve resimlerde, ellerin sanki bir işaret dili kullanılıyormuş gibi yansıtılmasından yola çıkarak neler söyleyeceksiniz?

Renkli kuru kalemlerle çalıştığım desenlerde mümkün olduğu kadar figürün yüzünü geri planda bırakarak ellere itina ile gerçekçi bir tavırla yaklaştım. Bunun nedeni ise ellerin de kullandığımız sözler gibi kendilerine özgü birer dillerinin olması idi. Bu sözleri kimlerin söylediği gerçekten çok da önemli değildi. Sanki o eller bu atasözlerini söyleyen ellerdi demek istedim...

Yaşadığınız yerin resimleriniz üzerinde ne gibi etkileri var?

Olumlu şekilde etkileri olduğu kanısındayım. Oysa son 7 senedir şehir hayatından uzak doğa ile başbaşa yaşadığım bir ortamda ürettiğim çalışmalarımda evrenselliği yakaladığıma inanıyor ve bunu da dünyanın herhangi bir köşesindeki bir sanatseverle blogumla birlikte paylaşabilmekte olmaktan çok memnunum. Hatta Odakule’deki sergimin oluşması da bu şekilde gerçekleşti diyebilirim.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Sergim “Ars Longa Vita Brevis” ( Sanat Uzun yaşam kısa) Beyoğlu, Odakule Sanat Galerisi’nde 30 Nisan’da sona erdi. http://blog.birsenozbilge.com/ adresinden blogumu okursanız, hem daha fazla bilgi edinmiş olacak hem de serginin çıkış noktasını ve 2 sene boyunca nasıl ve hangi yollardan geçerek sizlere ulaştığını göreceksiniz. Ayrıca sergi sonrası düşüncelerinizi yine blogumda paylaşabilirsiniz. Son olarak ise “Pacem in Terris” (Dünyada barış) diliyorum hepinize.

(Bosphorus Sanat Gazetesi Mayıs 2011 sayısında yayınlanmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder