Yeşim Akdeniz Graf’ın Dirimart’ta açtığı “Uydurukçu Kalp” adlı sergisi, Edgar Allan Poe’nun hikâye ve şiirlerinden ismini alan üçlü bir serginin ikinci ayağı
GAZETE HABERTÜRK / HÜLYA KÜPÇÜOĞLU
Serginiz temelde Edgar Allan Poe’nun “Uydurukçu Kalp” adlı hikâyesinden yola çıkıyor. Kitapta metaforik olarak anlatılan bir cinayet öyküsü yer alıyor. Sizin de resimlerinizde sembollere dayalı bir yaklaşımınız var. Sergiyle ilgili ilk yola çıkışınızı düşünürsek, bu anlamda bir ilişkilendirme yapabilir miyiz?
“Uydurukçu Kalp” kısa bir hikâye. Bu hikâyede kendinden yaşlı birisini öldüren bir kişi var. Ben burada cinayeti, geçmişle bir hesaplaşma olarak yorumladım. Bir üçlemenin ikinci parçası bu sergi...
“Geçmişle hesaplaşma olarak yorumladım” derken neyi kastediyorsunuz?
Geçmişle hesaplaşma geniş bir kavram. Bu, benim için modernizmle hesaplaşma, 20. yüzyıl kültür tarihiyle hesaplaşma, bugünle hesaplaşma, modernizmin yarattığı çatışmaların bugünkü etkileri ve insan davranışlarını gözlemleme gibi anlamlarda kullanıyorum. Benim algım ve anlamaya çalışmamla ilgili daha çok...
ROMANTİK VE İRONİK
Serginizin bir üçlemenin ikinci parçası olduğunu belirtmiştiniz... Bu üçleme fikri nasıl ortaya çıktı?
2 sene önce Türkiye’ye döndükten sonra, uzun bir süre sergi açmadım. Sadece çalışmaya yöneldim. Bu çalışma döneminin sonunda ortaya çıkan bir sergidir bu. Benim zaten senelerdir ilgilendiğim birçok konu var. Edgar Allan Poe’nun hikâyesi hem bir basamak, hem de bir toparlayıcı oldu benim için. Onun romantik, karanlık ve aslında ironik dilini kendime yakın görmüş olmalıyım. İçime kapanık dönemimle paralellik görmüş olmalıyım ki bir üçleme yapmak istedim. İlki “Ulalume” yine Poe’nun bir şiiriydi. Orada bir erkeğin kadını öldürmesi anlatılıyordu. Ben de o sergide kadın-erkek ilişkilerini, 20. yüzyılda kadının rolünün değişimiyle bağlantı kurarak yorumladım. Serginin üçüncü ayağı önümüzdeki haftalarda Hamburg’da olacak. Adı “Dream in a Dream” Orada da yine Poe’nun gerçeklik ve fantezi arasında gidip gelme arasında duran bir şiirinden yola çıktım.
‘FEMİNİZMİ SEVMEM’
Az önce bir önceki serginizde kadın-erkek ilişkileri ve 20. yüzyılda kadının rolü üzerine çalıştım demiştiniz. Eserlerinizi feminist sanat bağlamında konumlandırabilir miyiz?
Hayır, ben feminizmden hiç hazzetmiyorum. Bence feminizm, 20. yüzyılın en yanlış anlaşılmış, yanlış yerlere saptırılmış, tek yönlü düşünce tarzlarından bir tanesidir ki, yaptığım şeylerin çoğu feministleri kızdırabilir. Ben, erkeği alçaltarak kadını yükseltebileceğimize inanmıyorum.
Peki siz kadın sanatçı olarak kadını nasıl tanımlıyorsunuz?
Şu anda kendimi tanımlıyorum her halde, çünkü son 2 senedir yaptığım tüm kadın resimlerinde kendimi yaptım.
Resimlerinizde sembolik bir dil kullandığınızı düşünürsek, cinsellik ve geçmişle hesaplaşma bağlamında kullandığınız semboller neler?
Bir kere Freud var bu sergide, Freud’un ceketi ve kravatının önünde, yani fallosantrik maço söyleminin önünde, gittikçe küçülerek sanki ne yapacağımı bilemiyormuşum gibi duran kişi de benim. Bu, hem benimle ve Freud’la, hem de geçmişle alakalı. Ben daha çok 20. yüzyılı anlamaya çalışıyorum. Bence sanatçının en önemli görevlerinden bir tanesi bulunduğu zamanı anlamak. Bunun için de en çok 20. yüzyılı anlamamız gerekiyor. Çünkü en çalkantılı, en zıt kavramların arka arkaya geldiği ender zamanlardan bir tanesi. Algımızı derinden etkileyen şeyler var. Einstein, Freud, 68’lerin cinsel özgürlüğü var. Kendi hayatı içinde çok tezatlıklar yaşamış kişiler de var. Pasolini gençken sağcı bir gazeteye yazılar yazarak para kazanıyordu öğrenciyken. Bu tür tezatlıklar var. Kadının rolü bence kökten değişmeye başladı.
Kadının rolü nasıl bir dönüşüm geçiriyor?
Bu zaten uzun bir yoldu. Endüstri Devrimi’yle başladı. Kadın, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra ekonomik bağımsızlığını elde etti, sonra kürtaj ve ardından 68’deki cinsel özgürlük geldi. Fakat bu sadece kadınları değil, erkekleri de temelden değiştirdi. Şu anda karmaşıklıklar yaşanıyor çünkü kadın, bazı rolleri erkeğin elinden aldı. Bu nedenle de kadın-erkek ilişkileri zora girdi. Bir de pornografik dönem içerisinde tüm cinselliğin nötrleşmiş olduğu bir zamana girildi Jean Baudrillard’ın dediği gibi. 20 sene sonra ne olacak bakacağız.
sanatçının feminizmi bütünüyle çok yanlış anladığı kanısındayım. birazcık araştırıldığında tek bir feminizmin olmadığı gibi tek yönlü diye tasvir edilebilecek bir bakışın bulunmadığı, sanatçının bahsettiği "erkeği alçaltarak kadını yükseltebilme" çok gerilerde kalmış eski bir anlayış olduğu farkına varılacaktır. hani derler ya, kestirip atmış.
YanıtlaSilsevgiler.