Kezban Arca Batıbeki New York’ta bugün Leila Taghinia Milani Heller Gallery’de ‘Pulp Fiction’ adında kişisel bir sergi açıyor. 1 Şubat’a kadar açık kalacak olan sergide sanatçı, kadın imgesinin yaşam içerisindeki farklı konumlarına gönderme yapıyor. Kadınların dünyaya bakış açısını eleştiren sanatçı, sınıf atlamak için savaşan kadınları ironik bir dille anlatıyor. .
Hülya Küpçüoğlu
Amerika’daki ilk kişisel serginiz...
New York' da ilk kişisel sergimi açacağım LTMH Gallery'nin sahibi, 2009’daki Contamporary’de, Galerist standındaki "Da Vinci Code" adlı büyük resmimi görüp beğenmişti. 2010 da ‘İstanbul Cool’ başlıklı, içlerinde benim de bulunduğum bir karma sergi yaptılar. Bu serginin ardından da bana kişisel sergi teklif ettiler.
Geçtiğimiz yıl Türkiye’de yaptığınız ‘Pulp Fiction’ serginizle aynı adı taşıyor….
Konu aynı, alt metin aynı ama resimlerin çoğu farklı. 11 resim ve 4 fotoğraf olacak sergide…
Resimlerinizde kadın olgusu ön planda görülüyor. Kadın imgesi resimlerinizde çok farklı noktalarda gösterilebiliyor, bu farklılığı kadınlara yönelik bir eleştiri olarak adlandırabilir miyiz?
Ben de kadın olduğum için kendimize yönelik eleştiri de diyebiliriz. Çünkü kadınlar arasında aslında olmamasını tercih edeceğimiz bir sürtüşme olduğu aşikar. Biraz bu sürtüşmelere ironik bir dille ve şaka yollu göndermeler yaptığımı söyleyebilirim. Çünkü ben, alt yapısında şiddet, tecavüz, baskı,kıskançlık gibi çok ciddi, toplumsal yaralara dayanan konulara, ironik yaklaşımımla tanınıyorum işlerimde. Ayrıca paparazzi programlarının patladığı 1990’lı yıllardan itibaren, bu tip programlar ve BBG evleri programlarından etkilenen orta ve alt sınıf kadınların kendi içlerindeki varolma, sınıf atlama kaygılarının giderek arttığını gördüm. Bunu bir yandan medya da körüklediği için kendilerini o hayatın bir parçası olarak görmeyi hedeflediler. Zaman içinde sınıf atlama çabaları komik boyutlara ulaştı herkes bulunduğu yerden daha üst sınıfa -ne demekse- atlamak için birbirinin ayağını kaydırmak üzerine kafa yormaya ve daha önceki resimlerimde de konu aldığım, görünmeyen kafeslere kendilerini kapatmaya başladılar. Dolayısıyla benim de işlerimin pek çoğunda sınıf atlamaya çalışan ve bunun için savaşan kadınlar var. Ben bunu ironik bir dille anlatmak istediğim için ellerine silahlar veriyorum,şükür ki saldırılar bu boyuta ulaşmıyor, çoğunlukla sadece düşünce platformunda kalıyor ama bu silahtan çok daha kötü bence.
Peki resimlerinizdeki kadınlar ‘orta sınıf kadınlardır’ diyebilir miyiz?
Aslında belli bir sınıfa sokmamak daha iyi galiba. Ben payetli iç çamaşırı giyen kadınların yanısıra, çarşaf giyen, peçe takan kadınların da resmini yapıyorum. Onlar da kendilerini bir şekilde kafese hapsetmiş gibi geliyor bana. Kendi iradesiyle, kocasının ya da babasının baskısıyla kapanmış olabilir. Aslında o kadınlardan bazılarının içinde nasıl ışıltılı bir dünya olabileceği ve bu farklılığın tüm ışıltısıyla diğerleri arasından nasıl ayrık otu gibi sıyrıldığını ve nasıl dışlanabildiğini yine ironik bir dille anlatan üzerinde çalıştığım bir dizi resim var. Özetlemek gerekirse duyduğumuz, gördüğümüz kadın ve şiddete dair her konudan besleniyorum işlerimde.
Az önce konuşurken çalışmalarınızın medyada paparazzi programlarının artması, medyanın körüklemesi gibi ifadeler kullandınız, bir anlamda resimlerinizin içinde medya eleştirisi de var diyebilir miyiz?
Medya değil aslında benim eleştirmek istediğim, daha çok kadınların dünyaya bakış açısı. Hayata doğru gözle bakan kadın sayısı çok az, bunun için köylü, kasabalı, şehirli ayırımı da yapamayız. Birçok kadın genelde yapıcı değil, yıkıcı ve şikayet içeren bir gözle bakıyorlar dünyaya. Hayatlarını düzeltmek, üretmek ve yeniden başlamak yerine, hep mağdur, hep ezik ve herşeyden şikayetçiler.Kimse suçu kendinde aramak istemiyor. Oysa bazı kadınların bu kısır döngüyü kırıp, kendisine çok doğru bir yol seçip gidebildiğini de görüyoruz.
(Kezban Arca Batıbeki röportajı 11 Ocak 2011'de Haber Turk Gazetesi'nde yayınlanmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder