18 Şubat 2011 Cuma

‘CİHAT BURAK’IN ATÖLYEMİZE GELMESİ BİR TAVSİYE ÜZERİNE OLDU’

Süleyman Saim Tekcan’la yaptığımız söyleşiler dizisinin ikinci Mimar-Ressam Cihat Burak’la devam ediyor. Tekcan ile Cihat Burak’ın Çamlıca Sanat Evi’ndeki çalışmaları, resimleri ve yaşamı ile ilgili konuştuk.

Hülya Küpçüoğlu

Cihat Burak’la nasıl bir tanışmayla arkadaşlığınız başladı?

Cihat Burak Türk resminde belki Türk entelektüel yaşamında herkesin tanıdığı ve sevdiği bir kimlikti. Dostluğu, sohbeti ve içkiyi seven bir kişiydi. Onun bizim atölyemize gelmesi bir tavsiye üzerine oldu. Ama bize gelinceye kadar da eski Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda veya bazı sanatçılarla gravür çalışmaları yapmıştı. Tatbiki Güzel Sanatlar o dönemlerde Beşiktaş’taydı ve orada Mustafa Aslıer ve Mustafa Plevneli destekleri ile gravür yaptığını biliyoruz. Genelde eski plakalar üzerine çizdiği desenlerle, yaptığı siyah-beyaz çizgisel gravürlerine rastlıyoruz bugün de. Ama Cihat Burak bizim atölyemizde gravür değil serigrafi yaptı.

Resimsel anlatımları hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Resimsel anlatımları genelde hiciv dolu, düşünsel tarafı olan resimlerdir ve tüm resimlerinde bir kolaj vardır. Onun etkilendiği şeyler bir gazetede çıkan portre veya yazı veya yazı ile bağlantılı bir fotoğraf olabilir. Benim için onun en önemli sergilerinden bir tanesi ‘Galeri A’ da yaptığı sergidir. Orada resimlerin konuları çok ilginçti. Mesela yere yatmış Nazım Hikmet’in bir görseli kullanarak onun göğsünde bir çiçekle yaptığı resim çok etkiliydi. Yine benim aklımda kalan resimlerden bir tanesi ‘Zeki Müren’ resmiydi. Onun o şaşalı kıyafetlerini de kullanarak resmetmişti. İnsanların aklında kalan, görsel izlerle yapmıştır resimlerini ki biz de yaptığı resimlerde kullanmıştır. Mesela Maria Callas, İngiltere prensinin evlenmesi gibi konulardan oluşuyordu resimleri. O resimde bir sobanın televizyon gibi gösterilerek içinde bu düğüne ait bir görseli, kedileri ve vazo gibi farklı objeleri görebiliriz. Bunlara o yüzden kolaj diyorum, etkilendiği görsel motıfleri bir araya getirerek oluşturduğu resimsel anlayışı var. Ama yaşam biçimi de öyleydi. Onunla bir içki sofrasına oturup sohbet etseydiniz, birbirinden kopuk görülen ama sonra birbiriyle ilişkilendirilen birçok şeyleri anlatırdı.

Bir ara da Fransa’ya gitti yanılmıyorsam?

Fransa’ya gidiyor ve orada yaşayan Türk sanatçıları ile iç içe bir yaşam sürüyor ve orada resim yapmaya başlıyor. En güzel dönemlerinden bir tanesi orada yaptığı resimlerdir. Biraz karanlık resimlerdir ama Fransa kokan resimler ve onun ilk dönemleridir.

Resimlerinde hicivsel bir yan var ve az önce bahsettiniz Nazım Hikmet gibi politik figürleri de resimlerinde kullanmış. Bu anlamda herhangi bir sorunla karşılaştı mı döneminde?

Tepki aldığı muhakkak. Yaptığı konular her yerde konuşulmayacak konulardı. Ama Nazım’ın o sergideki resmi herkesin aklında kalan resmidir. Sol düşünceli bir insandı. Sol düşünceli insanlar eskiden komünist diye nitelendirilirdi. Aslında Türkiye’de hiçbir zaman komünizm olmadı. Komünist insan da olmadı. Bunu Mahir Kaynak en son katıldığı televizyon programlarından birisinde söyledi. Ama bir çok insan komünist diye damgalandı. Bir dönem zorla komünist sayısı çoğaltıldı. Benim de damgalandığım dönemler oldu ama solcu olmak, komünist olmak gibi kavramlar aslında yapıştırılmış kavramlardır. Cihat Burak için sol tandanslı denebilir. Resimlerinin toplumsal gerçekliğin içersinden konular olduğunu söyleyebilirim.

Biraz da Çamlıca Sanat Evi’nde yaptığı çalışmalardan söz edebilir misiniz?

Bir gün Cihat bey bir sürü desenle atölyemize geldi. Onun gibi pek çok sanatçı da desen ya da fotoğraflarıyla geldiler. Ve ‘resimlerimizden özgün baskı olur mu?’ diye sordular. Şimdi, bir resimden özgün baskı olur mu? Olabilir… Ama özgün baskı yerine o resimlerden yola çıkarak herhangi bir teknik aracılıkla teknik baskılar çoğaltılabilir. Benim her zaman söylediğim şey şuydu; ‘Özgün baskı tekniği içersinde resim üretmek’. Yani bir resimden özgün baskı yapmak değil. Sonunda bir çok sanatçının ilk sorduğu sorudan yola çıktığımızda özgün baskı için resim üretmeye başladılar. Burak’ın yaptığı çalışmaların hepsinde hiciv vardır. Onun özellikle resimlerinin adı çok ilginçtir. Mesela çalışmalarından biri ‘Dolmabahçe Sarayı’nın Önünde Malül Gaziler’ dir ama o ‘Mamul Gaziler’ diye yazdı. Çünkü bu elbiseyi giyip kendisine malül gazi diyen insanlar da çoktu ve onların gerçek gazi olup olmadığını da bilmiyorduk. Ama bu tür insanlar o dönemlerde geziniyordu. Burada bütün serinin içersinde ‘kedi’ vardır. Kedi onun bütün resimlerinde vardır.

Kedi’nin onun için simgesel anlamı ne idi?

Kedi başka yaratıklarda olmayan bir özelliği taşıyordu. Özgür bir yaratık olması ve özgürlüğün temsil edilmiş olması, belki de kediyi seçmesinin nedeni budur. O sadece kedileri değil, fareleri de severdi. Bütün hayvanlara ilgisi vardı. Neden olduğunu bilmediğimiz biçimde, sorduğumuz soruları beklemediğimiz biçimde yanıtlardı.

Merak ediyorum Cihat Burak sadece resimsel yanı ile mi hiciv taşıyordu?

Hayır. Bildiği konularda bile başkaları bir şeyi anlatırken o başkalarının bildiğini bildiği halde hiç bilmediğini söyleyecek kadar ilginç bir kişiydi. Gerçek yaşamda iyi bir tiyatrocu idi. Ben öyle diyorum çünkü insanları ‘ti’ye alma veya ‘gırgıra alma’ özelliğine sahip bir insandı. Bizim Çamlıca Sanat Evi’nin açılışında en çok içki içenlerdendi. ‘Cihat ağabey ne yapıyorsun?’ dediğimizde ‘ikmal yapıyorum…’ demişti. Burak’ın dostları da atölyemize gelirdi.

Mesela kimler?

Elif Naci ve Şinasi Barutçu mesela…Ama en yakınında olan kişi Avni Arbaş’tı. Arbaş, onun, hem Galatasaray Lisesi’nden hem de Fransa’dan arkadaşıydı. Çok yakındılar ama çok da atışırlardı. O atışmalardan birisinde Burak’ın Arbaş’a ‘Avni, sen sosyete ressamısın!’ demesiydi. Çünkü Arbaş çiçek resimleri yapıyordu ve Burak, bunu hicvederdi, sosyeteye hitap eden resimler yaptığını söyleyerek bunu hicvederdi. Ve yine en önemli tartışma konumuz ‘Türk Sanatı Ne Olmalıdır?’ bu bizim atölyenin en çok konuşulan konusuydu. Daha sonra Erol Akyavaş katıldı aramıza o da bu konuşmaların içine girdi. Bizim atölyenin yaşamı içinde bu sanatçıların yaptığı ürünleri genelde Urart Sanat Galerisi bir kısmını satın alıyordu. Ödedikleri paralar ciddi paralardı. Ve bu paralarla sanatçılar rahat nefes alırlardı. O zaman ki Urart’ın önemli desteği unutulmamalı.

Az önce Atölyenizde en çok konuşula konunun ‘Türk sanatının ne olması gerekti’ sorusu olduğunu belirttiniz. Cihat Burak bu anlamda ne düşünüyordu? Neler söylerdi?

Cihat Burak Anadolu mimarisine ve Anadolu’daki ürünlere resimleri içinde yer veren bir insandı. Bazı resimlerine kaligrafik ögelerin de girdiğini görürüz. Bu Elif Naci’nin de yaptığı bir şeydi… Daha sonra Cevat Dereli’de de görüyoruz biz bunu. Ama sadece bu da değil, vazo gibi, çini gibi, Türk seramikleri gibi objeleri resimlerinde kullandığını görürüz. Yani yerel konuları bence kendi hicivsel anlatımı ile birleştirir çizerdi diye düşünüyorum.

Kendi resimleri satılmıyor muydu?

O dönemde Cihat Burak resimleri gerçekten satılmıyordu ama sonra Burak’ın siyahları bol kullanarak yaptığı resimlerin çok yüksek fiyatlara satıldığını biliyorum. Onun Urart Sanat Galerisi’nde bizim açtığımız sergisinde, o güne kadar yaptığı satışlara göre bir rekor kırdı. Sergisinde yağlıboyaları ve özgün baskıları sergilendi. Özgün baskılarını toptan aldılar. Şu anda da özgün baskıları yüksek rakamlara satılıyor. Müzemizde de ciddi bir koleksiyonumuz var onunla ilgili.

Koleksiyonunuzda kaç tane Cihat Burak özgün baskısı var?

Bizim koleksiyonumuzda 20’ye kadar işi var.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bu hicivlerin içerisinde Gazilere ‘malul’ yerine ‘mamül’ demesi hicivsel anlatımı bakımından çok önemlidir.

(Süleyman Saim Tekcan röportajı Bosphorus Sanat Gazetesi Şubat 2011 sayısında yayınlanmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder