8 Haziran 2010 Salı

“BEDENİM MEKANIMDIR”

Hülya Küpçüoğlu

Son birkaç senedir, İstanbul dışında dikkat çekici etkinliklerin düzenlendiğini gözlemliyorum. Mesela İzmir, Edirne, Adana ve Antalya İlk aklıma gelen illerimiz. Yeni mekanların açılmasına paralel olarak, orada yaşayan ya da İstanbul’dan sergi taşıyan küratörlerin ya da sanatçıların varlığı ile zenginleşen mekanlar, güncel sanatın izlerini orada da takip etmemize olanak sağlıyor. Bu gelişmelerde odak noktası hiç kuşkusuz yetişen kadroların İstanbul’dan İstanbul dışındaki üniversitelere gitmesi, gittikleri şehirlere çağdaş sanatı taşımak istemeleri, büyük kuruluşların, fabrikaların yada üniversitelerin yeni mekanlar açmasının büyük katkısı var. Bu bağlamda geçtiğimiz haftalarda Antalya’da Akdeniz Üniversitesi Olbia Sanat Galerisi’nde açılan ve küratörlüğünü Ebru Nalan Sülün ile Fırat Arapoğlu’nun yaptığı “Mekan-Beden” sergisi İstanbul ve Antalya’da yaşayan sanatçıları bir araya getirmesi ve çağdaş sanatın Anadolu’da yaygınlık kazanmasına adına yapılmış olan önemli bir sergi. Sergiye, Fuat Akdenizli, Yeni Anıt, Gül Yasa Aslıhan, Işık Aslıhan, Elif Çelebi, Handan Dayı, İnsel İnal, Gaye Yazıcıtunç İnal, Hülya Özdemir, Arzu Parten,Hande Rastgeldi, Çağrı Saray, Zeynep Rüçhan Şahinoğlu, Didem Dayı Tirek, Kelam Tizgöl ve Nevin Yavuz katılıyorlar. Sergi mekanında işlere baktığımızda sanatçıların farklı yorumlarıyla, sadece serginin taşıdığı adı değil, zamanı, bireyi, kimliği, toplumu, tarihi olguları, aradalığı, sıkışmışlığı, ötekiyi geniş bir yelpazede ele aldıklarını görüyoruz. Birbiriyle ilişkilendirilerek iç ve dış mekanların kullanımı ile sergideki işler, kimi zaman izleyicileri kendi mekanlarına çekiyor kimi zaman ise izleyici ile arasına sınır koyuyor.

Beden ve mekan, zengin iki yapı. Sanat Tarihi boyunca, özellikle 20. Yy başında kadın bedenine baktığımızda, anlamı değişerek varlığını Rönesans’tan beri kazımış bir olgu. 2010 yılına geldiğimizde mekan ve bedenin kendi anlamından soyutlanmadan önemini koruduğu görülüyor. Peki günümüz sanatçıları bu 2 olguya nasıl bakıyor? Bu noktada serginin, aslında sanatın en temel unsurlarına odaklandığını ve bu başat yapının güncel izlerini sürmeye çalıştığını görüyoruz. Bu bağlamda sergide video, enstalasyon, resim, heykel gibi farklı disiplinlerin bir aradığı ayrı bir önem kazanıyor diye düşünüyorum.

Arapoğlu ve Sülün, sergilerinin çıkış noktası olarak Deleuze’ü işaret ediyorlar. Deleuze’ün tüm yaşamın bedenler aracılığı ile biçimleşen bir güç ilişkileri olduğunu ve soykütüksel her bir fenomenin de birer gösterge veya semptom olarak ele alınması ve böylece felsefenin bir semptomoloji olarak okunduğunu belirtmesi üzerine şekillenen felsefi göndermeler neticesinde beden ve bilinç kavramları karşımıza çıktığına dikkat çekiyorlar. Küratörler “Tekil açıdan beden, çoklu bir tekilliktir ve bizce; Deleuze’sel bir yorumla organsız bir beden, uzam-zaman dışı bir süre, sürekli oluşlarda biçimlenen ama kavramsallaştırılmadan kaçınan bir düşünce olanağı yaratmak amaçlanmalıdır. Diğer bir deyişle, minör yaklaşımlar ile kaçış çizgileri yaratmak… Çünkü bu bağlamda kaçınabildiğimiz ölçüde bir yenilik yaratılabilecektir.” Diyorlar ve çoklu bir kavram bileşkesini gündeme getiriyorlar.

Işık Aslıhan ‘Kapı’ adlı enstalasyonunda, farklı kapılara ve dolayısıyla farklı kimliklere işaret ederek bilinmezliğe, sırlara ve özel bir alana gönderme yapıyor. Sınır koyuyor ancak potansiyel anlamda izleyiciyi bu özel alanı gözlemleyen bir gözlemci konumuna da sokuyor. İnsel İnal “El-Taş-El-Taş…” adlı fotoğraflarında, toplumsal bir olguya temas ederek cezaevine atılan çocukları gündeme getiriyor. Çocuk bedenlerin yaşadığı acıları sorgulayarak, farklı bedenlerde bir farkındalık oluşturmaya çalışıyor. Yeni Anıt “Çekicin Rüzgarı” ismini verdiği çalışmasında ironik bir yaklaşımla sergi alanını şantiyeye çevirerek, son aylarda sıkça söz edilen sanat piyasasına gönderme yapıyor.

Son olarak Akdeniz Üniversitesine bağlı olan sergi mekanının alternatif yapısı sanıyorum, Antalya için önümüzdeki günlerde sıkça konuşacağımız önemli bir merkez haline geleceğini düşündüğümü eklemek istiyorum.

(Bosphorus Sanat Gazetesi/Haziran 2010)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder