Yusuf Taktak “Adalar Dostluk ve Barış Festivali” çerçevesinde, Türk-Yunan dostluğunu pekiştirmek için Büyükada’da “Üç Defne” adlı bir düzenleme gerçekleştirdi. Kamusal alanda yapılan çalışmalara örnek oluşturan ve İnteraktif bir katılımla yapılan üç boyutlu çalışmanın açılışında bir söyleşi yaptık.
Hülya Küpçüoğlu
1978 Yılından beri Yunan-Türk dostluğu kapsamında çalışmalar yapıyorsunuz. Yine Türk-Yunan dostluğu çerçevesinde Büyükada’da Çınar Meydanı’na yapmış olduğunuz bu düzenlemeye gelene kadar yapmış olduklarınızı kısaca anlatabilir misiniz?
1977 yılında ufak tefek çalışmalar başladı aslında. 1978 yılında yaptığım şey çok önemlidir. Atina’da 15x15 m boyutlarında bir duvar resmi yapmıştım. Daha sonra İstanbul’da, Kuşadası’nda, Antalya’da da duvar resimleri yaptım. Yunanlı sanatçılarla ortak sergilere katıldım. Bu çalışmamı o zincirin bir halkası diye düşünüyorum. 1977’den beri yaptığım uğraşın sonunda buraya geldim. İlk defa da bir meydan heykeli ya da düzenleme diyebileceğimiz üç boyutlu, interaktif bir çalışma yaptım.
Bu son proje nasıl gelişti peki?
Biz başka bir gruplama ile Türk Yunan dostluğu üzerine çalışıyorduk. 9-10 yıldır Yunanistan’da Dafne derneği var. Bizim de Defne adlı bir derneğimiz var. İki Derneğin ortak çalışması ile bir takım etkinlikler oluyor. Bunların amacı, sahil kenarındaki kentlerde Türk-Yunan dostluğu ile ilgili işler yapmak. Bu sene İskeçe ve Büyükada’da aktiviteler yapmayı saptamışlar. Buraya geldiklerinde Belediye yetkilileri ve Türk Defne Derneklerinden yetkililer vardı. Önce bu alanda başka bir takım şeyler düşünüldü. Benim bir başka önerim vardı. Buradaki taşlara Büyükada’da yaşayan kişilerin adları yazılacaktı metallerle. Zannediyorum onlar Belediyeye bir takım maddi ve teknik sorunlar yükledi. Gerçekleşemedi. Benim park alanı içerisinde şu anda işimi kurmuş olduğum bu köşe hoşuma gitti. Bu üçgen köşenin bitimindeki ağaca ok gibi yaklaşmak istedim.
Çünkü bu üçgen sizin çalışmalarınızla bağlantılı…
Evet bağlantılı… Görüyorsunuz, öbür bölümde Atatürk heykeli var. Biraz ona saygı bağlamında arka planda kalmak istedim. Ortada daha görkemli bir şey yapmanın manası yoktu. Küçük ve simgesel bir şey diye düşündüm oda müziği gibi…Tüm bunları düşünerek bu köşeye yaklaştım.
Çalışmanıza gelecek olursak?
Sanatın bütününde simgesellik yatar. Simgeleri sanatçı şair gibi konuşturmaya çalışır. Burada da bildik bir konu ama kendi soyut formlarımla anlatmaya çalıştım. İki tane iç içe geçmiş üçgenimsi form yaptım. Ortada da defne ağacı (biri Yunanistan İskeçe’den biri Büyükada ‘dan, bir de kızım defne’yi düşündüm) yeşeriyor olacak. Üzerine de dikilitaşlar koydum üstünde barış hiyeroglifi olan. Biliyorsunuz ben dikilitaş formunu da uzun yıllardır kullanıyorum. Dikilitaşlar uygarlıkların simgesidirler. Ben de kendi adıma 21. Yüzyılda yaşayan bir sanatçı olarak dikilitaşlarımı yapıyorum. Burada dikilitaşlar bir başka anlam kazanmaya başladılar. Barış simgesini aldılar. Üzerinde barış simgesi olan güvercinin bulunduğu 60 tane dikilitaş konuldu. İlk önce Yunanlı sanatçı Adoonis’le beraber başladık taşları koymaya. Sonra ileri gelenlerin, sanatçıların ve halkın katılımıyla birlikte yerleştirmiş olduk dikilitaşları. İnteraktif bir çalışma oldu.
Çalışmanız kamusal alanda yapılan çalışmalara bir örnek teşkil ediyor. Türk sanatı içerisinde bu anlamda çeşitli çalışmalar var ancak yine de fazla örnek göremiyoruz. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Bizde meydan yok. Meydan heykelleri de kendiliğinden olmuyor. Çok sıradanlaştı ama ben de söylemek zorundayım. Batı’da her kente gittiğiniz zaman küçük de olsa meydanlar vardır ve o meydanın ortasına veya herhangi bir yerine küçüklü büyüklü heykeller yerleştirilir. İster soyut ister figüratif olsun. Mutlaka heykel bulunur. Çünkü bu tür şeyler kültürü doğuran ve oluşturan şeylerdir. Kanımca da çok önemlidir. Bizde ne yazık ki sebebi galiba Atatürk heykelleri diye düşünüyorum.
Neden?
Bolca Atatürk heykelleri yapıldı. Kötü anlamda çok kötü heykeller oluştu. Dolayısıyla o heykeller in yerine başka heykeller konulamadı. Yani Atatürk simgesini daha doğru kullanabilirdik. Bunu kullanamadı heykeltıraşlarımız ne yazık ki. Mesela neden Taksim Anıtı beğeniliyor? Neden her defa oraya gidiliyor da mesela Barbaros Anıtına (anıtın kendisi çok iyi de olsa , meydan olarak rezil edildi) … gidilmiyor. Taksim’de sadece Atatürk değil, çevresiyle beraber var,ve güzel duruyor. İyi çözümlenmiş meydan heykellerin artmasıyla üç boyutlu sevgisinin de doğmasına neden olacaktır kanımca. İstanbul Belediyesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi işbirliği yapılarak oluşan büyük boyutlu heykelleri farklı yerlerde görüyoruz. Onlar iyi bir koleksiyon oluşturuyorlar bence. Kent müzesi gibi adeta, Bu galiba zamanla olacak bir şey. Biz de resim sanatının geçmişi 150 yıl. 150 yılda biz Batı sanatıyla boy ölçüşmek istiyoruz. Onlardan ve bizden bir takım yapıtlar ortaya koyarak sorgulamak istiyoruz. Hakkımız var tabi. Heykelinde böyle bir aşamaya geçmesi lazım. Bilhassa kamuya açık alanlardaki Heykelin kendi içinde çok zor problemleri var .
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
1977’den beri Türk-Yunan dostluğu adına çalışıyoruz. Bu defaki de, dostluk için iyi bir tuğla olur, umarım!
(17 Haziran 2010'da Haber Turk Gazetesi'nde yayınlanmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder