8 Haziran 2010 Salı

ZAMANSIZ KADINLAR

Hülya Küpçüoğlu

Eser Afacan’ın Piramid Sanat’ta açılan ‘Sanat Tanrının Bir Damla Gözyaşıdır’ adlı sergisi, ‘modern simyacı’ diye anılan ve uzun yıllar Norveç’te yaşayıp, Odd Nerdrum’la çalışmış olan sanatçıyı sanatseverlerle buluşturuyor.

Daha çok acıları, yalnızlıkları ve huzursuzlukları resmettiği görülüyor Eser Afacan’ın resimlerinde. İzleyicilerin önünden geçerken asla ilgisiz kalamayacağı ince detaylar ve kusursuz bir teknikle yapılmış resimlerinde, sanatçının genelde kadın figürlerine yoğunlaştığı izleniyor. Resimlerde genelde yalnız başlarına duran kadınlar, resim düzlemi içinde kimi zaman ürkmüş ya da tedirgin bakarken kimi zamanda izleyiciye arkalarını dönerek başka bir tanıklığı gündeme getiriyorlar. Sanatçı yanlızlığı sadece onları tuvale tek başlarına yerleştirmesiyle değil, duygu olarak da yoğun bir şekilde hissettiriyor. Suskun, sessiz ve kimi zaman karamsarlığın hissedildiği, farklı düşüncelerle boğuşan insanların belki kendi iç dünyalarını dinledikleri veya her şeyden kaçarak derin düşüncelere daldıkları görülüyor. Sanatçı için zaman donmuş gibidir. Herşeyin ağır çekimde yavaş yavaş aktığı, sessiz ve yalnız bir zamandır bu. Günlük akıştan kopulmuş, bir kapı açılmış ve zamandan sıyrılarak yeni bir boyutun içinde yaşamaya başlamışlardır sanki. Uçsuz bucaksız görülen bu yeni boyut, ürkütücü bir yalnızlık dürtüsünü de vurgular. Zamansız bir yerde bulunan kadınlar, içinde bulundukları mekanlara dair de hiçbir ipucu vermezler. Bazen bir deniz kenarı ya da çöl gibi uçsuz bucaksız bir yerde olduklarına dair izler belli belirsiz hissedilebilir ancak. Bu noktada Afacan’ın resimleri ile Nerdrum’un resimleri arasında bir bağ kurabiliriz. Çünkü Nerdrum’un resimlerinde de özellikle zamansızlık hissi ön plandadır.

Klasik bir üslubu benimsemiş olan sanatçı, neredeyse bir heykel gibi elimizle dokunsak tutulacakmış hissi veren figürlerdeki hacim duygusu ve ışık gölge etkisi resimlerde ön plana çıkan özelliklerden. Hatta bazı resimlerinde koyu gölgeler arasından birden beliren portreler, tendeki, gözdeki ya da kumaştaki etkilerin sanatçının duyarlı ve ince işçiliğini de bir kez daha gözler önüne seriyor. Kimi zaman dehşete düşüren yada ürkütücü olabilen figürlerin aynı zamanda izleyiciyi içsel bir yolculuğa çıkardığını da eklemeliyiz. Ben kimim? Sınırlarım nelerdir? Neredeyim? Gibi soruları gündeme getiren Afacan, insanın içinde garip bir boşluk duygusu da yaratıyor. Sanatçı, nasıl insan bedenlerindeki anatomik yapıyı ve eylem halindeki figürü belirgin hale getiriyorsa, portrelerinde de kişinin ruh halini vurucu bir biçimde ortaya koyuyor.

Sonuç olarak içsel mekanların ve zaman dışı bir dışavurumun yolculuğunu sunar Eser Afacan resimlerinde. Bu yolculuğun yalın bir dille aktarılması, hiçbir şeyin olmadığı bir yerde insanların kendilerine bir çıkış noktası araması, resimlere baktıkça baktırtması ve izleyiciyi ister istemez o psikoloji altına alması zincirin halkalarından sadece birkaçı… Efsaneleri ve otobiyografik yaşanmış yanlızlıkları en derin şekilde hissettiren dramatik resimleri 14 Haziran’a kadar izleyebilirsiniz…

(Haber Turk Gazetesi/8 Haziran 2010)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder