26 Haziran 2010 Cumartesi

’’İstanbul Ekslibrisin de Başkenti Oluyor’’

Hülya Küpçüoğlu


İstanbul Ekslibris Derneği, Feyziye Mektepleri Vakfı ve Işık Üniversitesi, Türkiye’nin ekslibris sanatında geldiği noktayı uluslararası platforma taşımak, ekslibris yoluyla ülkemizi, kültür ve sanatımızı yurtdışına tanıtmak, dünya ülkeleri arasında bir kültür köprüsü yaratmak, ekslibris sanatının yaygınlaşmasını sağlamak ve yaratıcılarını teşvik etmek amacıyla, Ağustos ayında Maslak’ta Güzel Sanatlar Fakültesi’nde 33. FISAE Uluslararası Ekslibris Kongresi’ni düzenlemektedir. Ekslibris Kongresine bağlı olarak 29 Ağustos – 30 Eylül 2010 tarihlerinde, Uluslararası Ekslibris Yarışması Sergisi yanında 9 farklı sergi de yapılacaktır. Türkiye’de ekslibrisin durumu ve Uluslararası Ekslibris Kongresi hakkında Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi ve İstanbul Ekslibris Derneği Başkanı Prof. Hasip Pektaş’la görüştük.

Türkiye’de hala çok bilinmiyor, ekslibrisi kısaca tanımlar mısınız?

Ekslibris, kitapseverlerin kitaplarının iç kapağına yapıştırdıkları üzerinde adlarının ve değişik konularda resimlerin yer aldığı küçük boyutlu özgün baskıresimlerdir. Kitap sahibini tanıtır, onu yüceltir ve kitabı ödünç alan kişiyi geri getirmesi konusunda uyarır. Ekslibris genelde adına ekslibris yapılan kişinin ilgisi doğrultusunda yapılır. Nasıl ki insanlar beğendiği resmi duvarına asarsa, kitabına da ilgi duyduğu konudaki ekslibrisi yapıştırır. Ekslibris estetik kaygılarla yapılır. Sanatın bütün olanakları bu küçük çalışmalarda da kullanılır. Herkes kendisine ekslibris yapabilir ama sanat eğitimi alanlar tarafından yapılanların geleceğe kalma şansını yüksektir.

Ekslibris birkaç işlevi birden üzerinde taşımaktadır. Asıl işlevi kitap sahibini betimlemesi ve kitabı ödünç alan kişiyi geri getirmesi konusunda uyarmasıdır. Bir tür mülkiyet işareti olmasıdır. Bir diğer işlevi ise sanatçılar ve koleksiyoncular arasında önemli bir değiş tokuş objesi olarak kullanılmasıdır. Ve elbette bir sanat eseri olarak bulunduğu mekanlarda ruhumuzu zenginleştirmesi üçüncü işlevidir. Hangi dönemden bakarsanız bakın veya hangi işlevinden söz ederseniz edin ekslibris, sahibine bir ayrıcalık kazandırmış, bir güç, bir nüfuz sağlamıştır. Kitaplarında ekslibris olan kişiler kendi adına özel bir eser tasarlanmış olunmasının mutluluğunu duymuşlar, kendilerini diğer kitap koleksiyoncularından ayrıcalıklı görmüşlerdir. Bir ekslibris koleksiyonuna sahip olanlar ise yapıldığı döneme ait kültürel, tarihsel özellikler taşıyan bu eserler ile zenginliklerini göstermişler, bunları paylaşarak saygınlığınlıklarını artırmışlardır.

Yıllar önce bana ekslibrisi öğreten Belçikalı koleksiyoncu ve yazar Luc Van Den Briele’e bir ekslibris yapmıştım. Soyut bir çalışmaydı. Mektubunda soyut çalışmalardan çok hoşlanmadığını, figüratif resimden özellikle de tiyatro ile ilgili konulardan hoşlandığını ifade etmişti. Tiyatro yazarı olduğunu da bildiğim için ona bizim kültürümüzden bir örnek olarak Karagöz ve Hacivat konulu bir ekslibris yapmaya karar verdim. Gelen mektubunda “bu ekslibriste ne anlattığımı” sorunca hemen konuyla ilgili ingilizce bir kitaptan aldığım fotokopiyi yolladım. Onlarca hediye ekslibris ile birlikte aldığım mektubunda, “Artık Belçika’da Hacivat ve Karagöz herkese anlatabilirim” diyordu. Bundan daha güzel bir kültürel alışverişi olabilir mi? Koleksiyonumun, benim okulum olduğunu da belirtmek isterim.

Geçmişi nerelere kadar uzanıyor?

1450’lerde Orta Avrupa’da başlamış bir gelenek. El yazması kitaplar döneminde, dönemin devlet ya da din adamına elle yazılmış bir kitap verileceğinde, iç kapağına işlevsel bir etiket koyalım diye düşünülmüş. Matbaa ile birlikte kitaplar çoğalınca, orta ve zengin sınıf da ekslibris yaptırmaya başlamış. Aralarında Dürer, Kokoshca, Klee, Picasso gibi pek çok ünlü sanatçı dönemlerinde ekslibris yapmışlar. Daha sonra dernekleri, müzeleri kurulmuş, kitaplar yazılmış. Şimdilerde Orta Avrupa ağırlıklı Japonya, Rusya ve Çin’de çok yaygın bir sanat dalıdır.

Sizin ekslibrisle tanışmanız nasıl oldu?

1983 yılında bir gazetedeki yarışma duyurusu ile ekslibrisi tanıdım. Bu yarışmayı Belçika’daki bir müze organize ediyordu. O zamana kadar Ekslibrisin ne olduğunu bile bilmiyordum. Hatta o zaman üzerine ekslibris yazılacağını dahi bilmiyordum. Küçük bir ağaç baskı çalışmamı yarışmaya gönderdim. Yarışmadan bir iki ay sonra katalog gönderdiler. Baktım ki ekslibrislerin üzerinde isimler ve ekslibris yazısı var. Daha sonra sanatçılardan ekslibrisler gelmeye başladı. Mektuplarında bana gönderdikleri ekslibrisler kadar, onlara ekslibris göndermemi istiyorlardı. Yazışmayı organize eden Luc Van Den Briele’e bir mektup yazdım. Ekslibrisi ilk defa duyduğumu belirtip, bilgilendirmesini rica ettim. Öğrenince bu işe gönül verdim, yoğun çalışmaya başladım. 1992 yılında ise Belçika’daki bir gezide gruptan ayrılıp, dünyanın en önemli müzelerinden biri olan Sint-Niklaas Esklibris Müzesi’ni ziyarete gittim. Müzeye vardığımda, raflarda kutular vardı. Örneğin Yugoslavya’ya ait 60’a yakın kutu vardı. Türkiye ile ilgili soruma ise bir kutu içerisinde sadece dört ekslibris göstererek yanıt verdiler. İkisi bana, diğerleri başka ekslibris sanatçılarına aitti. O zaman kendi kendime “Hasip, Türkiye’de ekslibrisi yaygınlaştırma misyonunu sen üstlenmelisin” dedim. 1992 yılından sonra bu işe daha çok zaman ayırdım. 1997 yılında 10 kişiyle Ankara Ekslibris Derneği’ni kurduk. Dernek 2008 yılında İstanbul’a taşındı ve üye sayısı 190’ı geçti. Derneğimiz Ankara’da 2003 ve 2007 yıllarında iki uluslararası yarışma düzenledi. İstanbul’da ise üçüncüsü yapıldı. Bu yarışmalı sergiler, Türkiye’nin 11 büyük kentini dolaştı, özellikle sanat eğitimi alan öğrenciler için bir çeşit ekslibris okulu işlevini yerine getirdi. Bu sayede ekslibrise gönül verenlerin sayısı arttı, siparişler alınmaya başlandı, yurt dışında çok sayıda sergi yapıldı.

2004 ve 2006 yıllarında yapılan CGD (Computer Generated Design) ekslibris yarışmalarındaki Türkiye’nin katılımı %50’ye yakındı. 2006 yılındaki yarışmada Türkiye birincilik ve üçüncülük ödüllerini aldı. Birincilik ödülünü Türkiye’nin alması, bende büyük bir coşku yarattı. Jüri başkanı, “Sayın Pektaş, inanıyorum ki Türkiye’de bu işin yaygınlaşmasında sizin katkınız çok büyük, sizi kutluyorum” dedi. Bugüne kadar pek çok arkadaşımız uluslarası yarışmalarda dereceler aldılar. Yunus Güneş, H. Müjde Ayan, Hasip Pektaş, Tezcan Bahar, Mustafa Okan, Nurgül Arıkan, İlknur Dedeoğlu Ateş, Elif Varol Ergen, Atanur Sevim, Handan Tepe, Zeynep Aran, Ersinhan Ersin, Hira Nur Yıldız, Zeynep Çaylak, İsmail Aslan, Seval Özçelik, Özden Pektaş Turgut, Çağlar Okur, Mine Saraç, Ozan Ayıtkan bunlardan sadece birkaçı.

Türkiye’deki ekslibris’in tarihine bakarsak, siz 1983 yılında tanıştığınızı söylediniz. Öncesi var mı?

1996 yılında Yapı Kredi yayınlarında çıkan “Ex-libris” kitabım için, Türkiye’deki tarihiyle ilgili bir araştırma yapmıştım. Ekslibris, ülkemize yabancı uyruklu vatandaşlar ya da sahaflar kanalıyla gelmiş. Milli kütüphanede yaptığım araştırmada ise çok sayıda ekslibrisli kitaba rastladım. Konuları Osmanlı dönemi ve Türkiye ile ilgiliydi. Yurt dışındaki sahaflardan ya da müzayedelerden alınmıştı. Robert Kolej’deki yıllıklarda da ekslibrisler gördüm. Ancak ekslibrislerde ekslibris sözcüğü ve isim yoktu. Üsküdar Amerikan Lisesi’nde de ekslibrisli bir kitaba rastladım. Üzerinde bir İstanbul görüntüsü olan 1950’lerde yaptırılmış bu ekslibrisli kitabın sahibi, kitabı okulun kütüphanesine bağışlamış.

İstanbul Ekslibris Müzesi’nin kuruluşu nasıl oldu?

Ululararası ekslibris yarışmalarından sonra ülkemizde bir de ekslibris müzesinin olmasını çok istiyordum. Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin kurucu dekanı ve İMOGA İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi’nin kurucusu Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan’a, 2007 yılında bir sohbetimizde, birinci ve ikinci uluslararası ekslibris yarışmalarından kalan iyi bir koleksiyonumuz olduğunu, bize IMOGA’da küçük bir yer verirlerse mutlu olacağımızı söylediğimde, müzenin alt katını gösterip “burayı istediğin gibi kullanabilirsin” demişti. Bu cevapla çok mutlu olduğumu belirtmem gerek. 2008 yılında kurulan, dünyadaki 10 Ekslibris Müzesi’nden biri olan İstanbul Ekslibris Müzesi, ekslibris meraklılarının ilgisini beklemektedir, 15.000’in üzerindeki ekslibris örneklerini ziyaretlerinde görebilirler. Bu müze Ağustos 2010’daki kongremizde, buraya gelecek olan konuklarımız için sürpriz, ülkemiz için de önemli bir prestij olacaktır. Müzelerin bir ülke için en önemli kültürel yapılar olduğunu ve ciddi eğitim merkezleri kabul edilmesini hatırlatmak isterim.

Biraz da Ağustos’da yapılacak Uluslararası Ekslibris Kongresi ve Sergileri hakkında bilgi verir misiniz?

2004 Avusturya, 2006 İsviçre, 2008 yıllarında Çin, Meksika ve Rusya’da yapılan kongrelere katıldım. Başkanı olduğum Uluslararası Ekslibris Dernekleri Federasyonu olan FISAE, bu kongreler sayesinde iki yılda bir farklı ülkede ekslibris sanatçılarının ve koleksiyoncularının bir araya gelerek, ekslibris değiş tokuş yapmasını, birbirleriyle kaynaşmasını sağlıyor. 2006 yılında bu kongreye aday olduk ve kabul edildik. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkent Ajansı’nın, Feyziye Mektepleri Vakfı’nın ve Işık Üniversitesi’nin yanında pek çok kuruluş ve kişinin desteğini almış bulunmaktayız.

Yaptığımız uluslararası yarışmaya 43 ülkeden 1281 sanatçı, 4129 ekslibrisiyle katıldı. 377 sanatçının ise 540 ekslibrisi sergilenecek. Bu yarışma kapsamında 15 ödül, 10 Mansiyon, 26 Onur Sertifikası verildi. Ödül töreni ve ödül alan eserler sergisi, FMV Galeri Işık Teşvikiye'de olacak. Yarışma sergisi ile 9 farklı sergi ise 29 Ağustos - 30 Eylül 2010 tarihlerinde Maslak'ta Güzel Sanatlar Fakültesi, Galeri Işık Istanbul'da görülebilir. Ayrıca bu sergi 05 - 30 Ekim 2010 tarihlerinde Işık Üniversitesi Şile Yerleşkesi'nde de yinelenecek. Detaylı bilgilere
www.ekslibris.org adresinden ulaşılabilir.

Kongremize 40'a yakın ülkeden 300’e yakın ekslibris sanatçısı ve koleksiyoncusu katılacak. Bu kongredeki amacımız katılımcıların aynı zamanda, eşsiz tarihi ve doğası ile kültürlerin buluşma noktası olan İstanbul'u keşfetmelerini ve birer kültür elçisi olarak ülkelerine dönmelerini sağlamaktır. Kapadokya gezisine katılacak olanlar, ülkemizi tanıyarak, sahip olduğumuz zengin kültür mirasını paylaşacaklar.

10 ayrı sergi olacağını söylediniz. Biraz bunları açabilir misiniz?

Sergileri şu başlık altında sıralayabiliriz; Ödül Alan Ekslibrisler, 33. FISAE Uluslararası Ekslibris Yarışması, Ichigoro Uchida (Japonya), Heinrich R. Scheffer (Avusturya), Moskova Ekslibris Müzesi (Rusya), Şanghay Fu Xihan Zhai Ekslibris Müzesi (Çin), Çin Ekslibris Derneği Koleksiyonları Sergileri ile Mühürlü Eski Kitap Sayfaları, Önceki Kongrelerden Anıları, Türk Ekslibris Sanatçıları, Bogdan Krsic (Sırbistan).

Özellikle çocuklara yönelik çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. Kongrede bu bağlamda bir etkinlik olacak mı?

Evet çocuklara ait bir masa ayıracağız. Çünkü kongre katılımcılarının bazıları çocuklarıyla gelecek. Art Boya’nin destekleyeceği bu bölümde yapılan ekslibrisleri onlara ayrılan duvarda sergileyip, ödüllendireceğiz.

Siz bizim kültürümüzde yer alan Mühür’ün de bir çeşit Ekslibris olduğunu belirtmiştiniz…

1450’lerde Avupa’da başlayan ekslibris geleneğine karşılık, bizde de mülkiyet işareti olarak mühürleri görüyoruz. Mühür de bir çeşit ekslibrisdir aslında. Zamanın devlet adamları, padişahları kitaplara mühürlerini basmışlar, vakıflar özel mühürler yaptırmışlar. O dönemin el yazması kitaplarında 6-7 çeşit mühür görmek mümkün. Bazıları çalıntı olduğundan özellikle silinmişler. 15 kütüphanede yaptığım araştırmalar sonucu kaligrafik ve ebrulu yapılarıyla bu sayfaların özellikle yabancı katılımcılar tarafından beğenileceğini umuyorum.

Ekslibrislerde geleneksel teknikte yapılan ya da bilgisayarla yapılan teknikler var. Ve bu konuyla ilgili de tartışmalar var. Bilgisayarla yapılanın geleneksele göre daha az sanatsal olduğu söyleniyor. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Bilgisayar tasarımı ekslibrisin, geleneksel ekslibristen daha az sanatsal olduğunu söyleyen ya da iddia eden, bana göre bilgisayar tasarımına ön yargılı bakmaktadır. O zaman şu soruyu soralım, ‘neden eski ustalar gibi boyalarını kendileri hazırlamıyorlar?’. Fotograf icat olduğunda, resim öldü mü? Ölmedi, aksine birbirinden yararlandılar. Bilgisayar günlük yaşamımızda kullanıldığı kadar birçok sanat dalında kullanılan bir araçtır. Kalemin ya da fırçanın yerini mause aldığında, sanat olamayacak mı? Ne ile yaptığınızdan çok, ne yaptığınız önemlidir. Ayrıca sanatta farklı bir dil yaratana biraz da fırsat vermek gerekiyor. Gelenekleri takip etmek, insanları bir yere götürmez; amaç, gelenekleri yıkıp, yeni gelenekler yaratabilmek olmalıdır. Siz yenilikler yaratırsanız, geleceğe kalırsınız. Hepimiz Picasso gibi yaparsak nereye varırız? Ama varolan bir gerçek, yıllardır ekslibris koleksiyonu yapanlar ağırlıklı olarak geleneksel baskıyla yapılmış ekslibrisleri toplamışlar. Yeni yeni CGD ekslibrislere de ilgi artmaktadır.

Ekslibrisin Türkiye’de yeni geliştiğini düşünürsek, koleksiyonculuğu hakkında ne söylersiniz?

Ekslibris koleksiyonculuğu yurt dışında daha yaygındır, yüzbinlerce ekslibrisi olan koleksiyoncular vardır. Konularına ve tekniklerine göre toplayıp, onları özel arşivleme sistemleriyle saklarlar. Koleksiyoncular, ekslibris biriktirirken baskıresim sanatında olduğu gibi, baskı adetine, yapım yılına, sanatçısı tarafından imzalanıp imzalanmadığına, teknik ve estetik yetkinliğine bakarlar. Yurtdışında çok geliştiğini gördüğümüz ekslibris koleksiyonculuğu, malesef ülkemizde yok denecek kadar azdır. Ekslibris sanatı sanatçıları kadar koleksiyoncuların katkısıyla gelişecektir.

(RH+ Sanart 2010 Haziran Ağustos Sayısında yayınlanmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder