Art Sümer’de gerçekleştirilen “Teşhire İkna II” adlı sergi, sanat eleştirmeni Ayşegül Sönmez’in seçkisi ile karşımızda.
“Teşhire İkna II” adlı serginin sanatçı seçimlerini siz yaptınız. Nasıl bir seçki var karşımızda?
Art Sümer Galerisi’nin son sergisi, o galeriden olmayan sanatçıları bir araya getiriyor. Galeri benden bir seçki istedi ve böylece birilerini teşhire ikna etmem gündeme geldi. Art Sümer bunu her sene yapıyor. Bu güzel bir tavır.
Az önce sanatçıları teşhire ikna etmeye çalıştığınızı söylediniz. İkna etmek zor oldu mu?
Kolay olmadı. İkna oldular sanatçılar ama burada asıl önemsediğim şey günümüzde bir sanatçının hâlâ teşhire ikna edilmeye çalışılması. İkna etmeye çalışmayı elden bırakmamak lazım. Herkes o kadar sergi yapmaya hazır ki, hâlâ teşhir edilmeye çalışılan sanatçıların olduğunu görmek, onların ne kadar taze işler yaptıklarını görmek açısından da önemli.
Hâlâ ikna edilmeye çalışılan sanatçıların olması önemli derken, bunun tersini mi görüyorsunuz?
Tabii ki. Bırak ikna etmeyi herkes teşhire hazır. Hatta teşhirci. Hızlı, çabuk kavranılan, gelip geçici zevklerle üretilen işler yapıyorlar. Herkes biraz kişiliğini kaybediyor gibi geliyor bana. Şikâyet eden biri olmak istemiyorum ama bunları görmemiz lazım. İyi şeyler de olmuyor değil.
İyi şeyler olmuyor değil dediniz. İyi şeyleri de öğrenmek isterim?
Teşhire ikna etmeye çalıştığımız sanatçılar mesela... Erkmen, Senan, Emel Akın. Onların dışında Cem Yardımcı, Hülya Bakkal, Zulal Ertürk mesela. İyi sanatçılar. “Yıkım” sergisi mesela, neredeyse imkânsız bir şeyi yaptılar. Geçici, yıkılacak bir mekânda, gerçek bağımsız bir sergi yaptılar.
Son müzayedeler sıklıkla eleştiriliyor. Müzayedecilerin yaz sergisi açıp açmayacağı da tartışılıyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Herkes her işe soyunur elbette. Çok kimlikli olmak güzel bir şey. Ama bunları doğru yapmaya çalışırsak, en azından çalışırsak, bunlar değerli çabalar olur. Müzayede kurumunu eleştirmiyorum, elbette olacak ama ortamda fazla egemen, fazla belirleyici olduğunu düşünüyorum. Sanatçıların ve galericilerin de onların hâkimiyeti altında kalıp kul ilişkisini sürdürdüklerini ve bunda gönüllü olduklarını görüyorum. Halbuki daha mücadeleci daha farklı değerlerin peşinde olmaları lazım. Herkes satma peşinde elbette herkesin paraya ihtiyacı var ama bu kadar da ortamı müzayedeciler belirlememeli. Bazı kaleler kolay teslim edilmemeli. Sanatçılar dünden razı, galericiler evvelki günden razı. Daha direnç gösterecek kişilikler olmalı, mekânlar olmalı. Sonuçta kâr amacı gütmeyen mekânlarımız var ama onların da kendi içinde tekelleşmeleri var. Bunu kıracak olan da galericilerdir nihayetinde. Ama galericiler müzayedecilerle ortak çalışıyor. Bu ortamda ben onların egemenliğinden şikâyetçiyim çünkü üretime yansıyor.
Üretime yansıyor derken?
Bir yazısında Adalet Cingöz de yazmıştı, mesela bir sanatçı yeni bir seri yapıyor. Müzayedede o serisi fazla satıyor. Sanatçının galerisi de dolayısıyla müzayedecisi de “o seriyi yap, o işler çok iyi” diye söylüyor. Belki o işler başka bir noktaya gidecek?
O zaman siz burada topu daha çok galericilere mi atıyorsunuz?
Ben galericilerin özgürlüklerini ve özgüllüklerini kaybetmemelerini istiyorum. Galericiler de birer bağımsız kale gibi olmalı. Farklı koleksiyoner yaratmalılar. Daha farklı, daha karakteristik ve güçlü stratejiler belirlemeliler. Her şeyin yolu müzayededen geçmiyor. Beyoğlu’nda sanatçı arkadaşıma rastlıyorum, “Ne var tezgâhta?” diyorum, “Şu müzayede var, oraya iş yetiştiriyorum” diyor. Sergiye değil, müzayedeye iş yetiştiriyor. Nasıl yani?
‘DAHA İYİ BİR SANAT’
Çağdaş sanat sizce bir kısır kategori haline mi geliyor?
Bunu Baudrillard kaç sene önce ilan etti ama bu durum kendini şimdilerde daha çok hissettiriyor. Şu çok önemli, aynı şeyi düşünmüşlükler üzerinden bir estetik olamaz. Hepimizi kurtaracak olan daha iyi bir sanat, daha iyi bir dünya hayali böyle olmaz. Benzemezlikler üzerinden olur. Bu da aşağı yukarı Baudrillard’ın söylediği bir şey. “Dijital sanat yapmana gerek yok zaten kopya yapıyorsun, daha önce yapılmışı tekrar ediyorsun” diyor. Bu tekrarlara günümüzde fazlasıyla tanık oluyoruz ve bu da acaba estetiği kısırlaştırıyor mu diye soruyorum son dönemde. Yeni bir kategori mi doğacak diyorum. Okur da kuruntulu. Bazen hemen devreye giriyor. Birlikte düşünüyoruz. Artık bir okur var. İyi şeyler oluyor dedim ya, oluyor... Bence en iyi şey artık çağdaş sanatın sansasyonel, hızlı koleksiyoner takipçisinin olduğu kadar okurunun da olması. Körler sağırlar birbirimizi ağırlamıyoruz artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder