Mine Sanat Galerisi Caddebostan’da Azime Sarıtoprak’ın ‘Miyazaki Buradaydı’ adlı sergisi metropol dışı bir dünyayı sunuyor. Japonya'nın Walt Disney'i olarak tanınan ünlü Japon anime ustası Hayao Miyazaki'den etkilendiğini belirten sanatçı, hayali mekanlar yaratıyor.
Gazete Haber Turk/ 28 Temmuz 2011/ Hülya Küpçüoğlu
Animelere olan ilginiz nasıl başladı?
Animeler aslında her zaman ilgi alanımın dahilindeydi. Zaten sürekli çizgi filmler izliyordum. Ancak Miyazaki ile tanışmam tesadüfen gerçekleşti. Bir gün gazetenin yayın akışı programında “ Komşum Totoro”nun yayınlanacağını gördüm, izlerim diye düşündüm. Fakat sonradan onun bir önceki güne ait program olduğunu ve yayınlandığını öğrendim. Bir arkadaşım bana Miyazaki’den bahsetti ve başka filmleri olduğunu söyledi. Bende büyük bir merakla tüm filmlerini edinmeye başladım. Sonrasında benim için vazgeçilmez bir tutkuya dönüştü. Ghibli Stüdyolarının başka filmlerini de izledim, fakat hiçbiri Miyazaki’nin verdiği hissi vermedi…
Resimlerinizi yaparken etkilendiğiniz Miyazaki anime konusunda oldukça meşhur. Onun animelerindeki duygusallık sizin resimlerinize ne şekilde yansıdı?
Bu filmler paralelinde resim yapma isteğim, o anda bir ruh ortaklığı kuruyor olmamdan geliyor. Çünkü filmlerdeki duygular, manzaralar; içimde var olan dünya ve bugün özlemini yaşadığım köyüm ve çocukluğumla çok paralel. Resimsel üretimlerimde zaten bu özlemime bir çözüm yolu bulmaya ve bu çözümü kendi kendime sunmaya çalıştığım için; filmler bu noktada bana iyi bir çıkış noktası oldu. Özellikle “Ruhların Kaçışı” ve “Komşum Totoro” en büyük ortaklıkları yakaladığım filmler…
Miyazaki filmlerinde belli ögeleri yineler. Sizde de yinelenen formlar ya da bu anlamda yaklaşımlar mevcut mu?
Özellikle yapmasam da, resimlerimde biçimsel olarak birbirini takip eden, kardeş olan formlar mevcut. Bunun daha çok resim yapma biçimimden kaynaklandığını düşünüyorum. Her resmimde hemen hemen aynı teknik üzerinden gidiyorum. Değişen renkler ve lekelerle beraber zaman zaman da bir önceki resimden benzer parçalar ortaya çıkabiliyor. Bunun yanında bilinçli olarak tekrar ettiğim unsurlar da var tabi. Daha çok desenlerimde ya da resme eklediğim desensel öğelerde görülebilecek; evler, ağaçlar, elektrik telleri, bulutlar vazgeçemediğim unsurlar.
Animelerde figürlerde net biçimde görülür. Sizin Resimlerinize figürlerin oldukça soyut yansıdığı görülüyor…
Bu aslında çok normal, çünkü animelerden biçimsel olarak değil, duygusal olarak etkileniyorum. Burada elbette ki biçimlerin benim için etkisiz olduğunu söylemiyorum, onlar ortak duyguyu yaşamam konusunda çok önemliler. Ancak bunu ortaya koyarken, kendi üretim dilimde ve kendi içselliğimde bir şeyler yapıyorum. Hatta öyle ki; Miyazaki filmlerinde daha doğal renkler kullanarak, izleyicinin olayların ve mekânların gerçekliğine inanmasını ister. Benim, bir olay kurgulamadığım ve kimseyi bir şeye inandırmak istemediğim için böyle bir kaygım yok. Dolayısıyla biçimsel olarak kendimi olabildiğince özgür hissedebiliyorum.
Biraz da sergi afişinizden bahseder misiniz?
Afişim benim için iyi bir deneyim oldu aslında. Bu tür çalışmalarım küçücük bir defterdeki desenlerimden ibaretti. Bu desenlerden bir afiş yapma fikri, galeride ki sanat tarihçi arkadaşımız Oğuz Alp’in önerisi ile oldu. Bende hemen denemeler yapmaya başladım… Resimlerimi evimizde ürettiğim için, evimizi, eşimi, annemi, kedimizi resmettim. “Miyazaki Buradaydı” söylemine de çok uyduğunu düşünüyorum. Yani aslında Miyazaki bizim evdeydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder