1 Eylül 2010 Çarşamba

“BÜYÜKÇEKMECE VE KARTAL’DAKİ DENEYİMLERİME DAYANARAK SÖYLEYEBİLİRİM Kİ EVET TAŞINABİLİR SANAT AMACINA ULAŞTI”

Fatih Balcı Taşınabilir Sanat’ta proje gerçekleştiren küratörlerden. Sanatçının önce Büyükçekmece ardından Kartal’a taşınan projesinin adı “Çok Güzel”. Balcı ile yaptığımız söyleşide projenin gelişiminden içeriğine kadar çeşitli görüşler aldık.

Hülya Küpçüoğlu

Öncelikle projenin başlangıcından başlayalım çıkış noktanız ne idi?


Projenin başlangıcı İstanbul Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde , bu etkinliğin ruhuna uygun olarak, sanatın tüm İstanbul’a yayılması fikrinden doğdu. Kültür başkentinden bahsedeceksek , kültürün ve sanatın bir alana sıkışmaması gerekir, kültür ve sanat sadece dikey değil yatay olarak yayılmalıdır, çoğalmalıdır. Bu fikirden yola çıktığımı söyleyebilirim

Kültür ve sanatın yayılması derken nasıl bir tablo gözlemliyordunuz?

Genel görünüm içinde sanat ve kültürün bir iki yere sıkıştığını herkes gibi tespit etmiştim... böylece gezen bir sanat sergisi fikri kafamda dolaşmaya başlamıştı, ben projeyi yazmaya başladığımda Beral Madra’nın taşınabilir sanat sergisini adı altında bir proje yazdığını fark ettim ; aklın yolu bir elbet. Bizde böylece bizim sergimiz bu projeye dahil oldu; zaten çok güzel kavramı da bu fikir altında oluştu.

Yani serginin dolaşması ya da dolaşacak olması fikri sizi ilk etkileyen şeydi diyebilir miyiz?

Evet, bir serginin dolaşması fikri beni baştan çıkaran şeydi. Çünkü benim hep hayal ettiğim şeylerden biriydi. Cağdaş sanatın belirli alanlarda sıkışması, onun dışına çıkamaması birçok kişiyi olduğu gibi beni de rahatsız etmiştir. Anadolu’da kotarmaya çalıştığım sergilerde hep bu bağlamada düşünülmesi gerekir. Bu sanatı götürdüğümüz yerler, bunları ne kadar talep ediyor ve sahip çıkar sorusu ise başka bir araştırma ve çalışma konusu

Son yıllarda Anadolu’nun farklı yerlerinde ki buna Çanakkale de dahil bir hareketlilik gözlemleniyor etkinlik sayıları İstanbul dışında da arttı. Siz Anadolu’da gelişen sanat etkinliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu sorunun bir iki cevabı var. İlki sanırım İstanbul sanat ortamı artık sanatçılar için yeterli alan açmıyor. Böylece sanatçılar kendilerini var olabilecekleri yeni alanlar açıyorlar. İkincisi İstanbul artık tek merkez değil. Diğer şehirlerde ekonomik büyümeye ve çağın getirdiklerine bağlı olarak sanat ve kültüre daha çok yer vermek istiyorlar bunları talep ediyorlar. Sanat artık aynı zamanda şehirlerin kimliğini, var oluşunu ortaya koyan bir şey. Aynı zamanda bu sosyolojik ve ekonomik bir dinamo olarak da çalışabiliyor, şehirler sanat projeleriyle kendilerini yenileyebiliyorlar

“Çok Güzel” konseptine gelecek olursak?

“Çok Güzel” konsepti başta bahsettiğim gibi, sanat ve kültürün yayılması fikrine paralel ortaya çıktı. Amaç şuydu;Çağdaş sanat eserlerini daha geniş kitlelerin ilgisini çekecek şekilde nasıl oluşturmalıyız? Bazı tespitlerim vardı:Çağdaş sanat dediğimiz çerçeveye genel olarak baktığımızda , bu sanatın köklerindeki bu köprüyü kurmak üzere ortaya çıkmış yönelim ve stratejiler olmasına rağmen bu bağın ya da köprünün koptuğu görülüyor. Çağdaş sanat ortaya çıkış fikirlerinin uzağına düşmüş, daha yalıtılmış, elit bir çevreye sesleniyordu. Bu kendi varlığına uzak düşen bir sanattı, eğer çağdaş sanat anlamlı olacaksa bu bağın kurulması ile mümkündü ama burada bazı paradokslar mevcuttu. Biz bağ kurmak istiyorduk ama sanattan zanaat statüsüne de düşmek istemiyorduk. Bunu nasıl yapmalıydık? Kafamda bu sorular dönüyordu. Öncelikle bu bağın nasıl koptuğuna yoğunlaştım.

Peki bu bağ sizce nasıl koptu?

Bu bağ çağdaş sanatın el becerisi, marifet ve güzel kavramlarıyla olan ilgisini çeşitli nedenlerle yitirmesiyle kopmuştu. Geniş kitleler sanat dediklerinde marifetli ve güzel bir şey görmek istiyorlar. Bu yüzden yapacaklarımız güzel olmalıydı... İlginç olmalıydı... Etkileyici olmalıydı. Böylece kavramımız ortaya çıktı.

Çok Güzel’i biraz daha açarsak?

İstiyorsanız size bu sergi için yazdığım metinden alıntılar yapayım: Modern sanata gelinceye dek sanatsal üretim ve tüketim bu çerçeve içinde hareket eder. Bu çerçeve sanatsal üretim ve tüketimi toplumsal yapı ile sıkı bir bağ içinde tutar. Diğer üretimler gibi sanatsal üretim de belli bir toplumsal yapı içinde ve bu yapı için üretilir.

Modern sanat bu çevrimi dağıtır. Sanat artık belirli işlevleri karşılayan zarif nesneler alanı değildir. O bir entelektüel faaliyet alanı olarak, toplumsal olanla doğrudan bağını keser, hatta toplumsal kabulleri dağıtmaya ve değiştirmeye soyunur. Sanatsal olan artık toplumsallığı yeniden üreten, zihinleri kuşkulardan arındıran bir mekanizma değildir. Tam tersine var olan toplumsallığı dağıtan ve değiştirmek için zorlayan bir alandır. Bu doğrultuda sanatsal alan önce burjuvazinin çevresinde toplumsallığını daraltacak daha sonra gittikçe içine kapanan bir uzmanlık alanı haline gelecektir. Modern sanat bu yeni misyonunu gerçekleştirebilmek için konvansiyonel sanatın biçim ve içeriklerinden kendini arındırıp yeni bir yol bulmalıdır. Öncelikli olarak sanatsal alan yaratmak istediği huzursuzluğu güzel kavramına saldırarak gerçekleştirir. Artık sanat güzel ve zarif nesneler üretmeyecek bunun yerine algıları dağıtan, zihinlerde şok etkisi yaratan “çirkin estiğinin” biçimlerine bel bağlayacaktır. Bugün bu kulvarda sanatsal alan iğrendirme nesnelerine kadar alanını genişletmiştir. Bugün çirkin estetiği istediği şok etkisine ancak daha sert görüntülerle ulaşabilmektedir.

Modern sanatın toplumsal yapı ile ilişkisi sorunludur; sorunlu olmak durumundadır. Modern sanatçılar zaten bunu baştan kabul eder hatta arzu ederler. Ama bu sanatın çelişki içinde var olması demektir. Modern sanat çift kişilikli bir karakter sergiler. Modern sanat bir yandan toplumsal yapıyı görmezden gelirken, diğer yandan tüm eylemlerini onu değiştirmek üzere kurgular, onu hedefler. Sonuç olarak zorunlu olarak görmezden geldiği kitleler onu da görmezden gelmektedir.

Bu bağlamda sanatçıları neye göre belirlediniz?

Sanatçıları elbette bu kavrama uygun olduğunu düşündüğümü kişilerden oluşturdum. Bir taraftan sanatsal seviyeleri yüksek kişiler, diğer yandan el becerileri ve estetik düzeyleri gelişmiş kişilerde seçmeye çalıştım. Bu sanatçılar bir yandan çok etkili görsel sonuçlar yaratırken, diğer yandan sanatsal olandan taviz vermeyen kişilerdi... Elbette ben sanatçılara bu konsepti verdim ve beklentilerimi anlatım, ama sonuçta tüm sanatçılar kendi özgürlü içinde ne istedilerse yaptılar...

Sizce genel olarak taşınabilir sanat amacına ulaştı mı?

Bence ulaştı. Bir çok yere gitti ve ilgi gördü. Taşınabilir sanatın ara yayınlarına bakacak olursak göreceğiz ki onlarca belediye ile anlaşma yapılmış ve yine onlarca önemli proje buralara taşınmış. Bazılarından şöyle bir serzeniş duyuyoruz, bu bence garip ama evet duyuyoruz: Bu taşınabilir sanat artık yetti gibi bir şey, yani çok oldu, her yerden çıkıyor… Ama yıllarca bunun hayalini kurmadık mı? Yani sanatın ve kültürün daha çok yayılması… Şimdi gerçekleşmesine doğru önemli bir adım atılmışken ve bunca emek varken bu tuhaf değil mi?

Sorunuza tekrar gelince Büyükçekmece ve Kartal’daki deneyimlerim dayanarak söyleyebilirim ki evet amacına ulaştı.

Birazda Çanakkale’de gerçekleştirdiğiniz son projeden bahseder misiniz?

Çanakkale 2010 etkinlikleri kapsamında gerçekleşen bir video art çalışmasıydı. Kavram olarak “Barış ve Hafıza” belirlendi. Çanakkale savaşlarla kimliği oluşmuş bir kent. Tüm dünyada Troya ve Çanakkale savaşlarıyla tanınan bir şehir. Ama Çanakkale aynı zamanda barış kenti olmak isteyen, eski savaşlardan bir barış kültürü oluşturmaya çalışan bir şehir yani şehir bu iki kavram arasında salınan bir şehir. Çanakkale bu anlamda farklı hassasiyetler ve düşüncelerinde kesiştiği bir yer. Video sergimizin kavramı bu dengede kurmaya çalıştım. İstanbul’dan ve Çanakkale’den katılımcılarla 13 sanatçının videoları bir araya geldi. “Barış ve hafıza” çok farklı bakış açıları ve tekniklerin bir araya geldiği bir video sergisi oldu. İleri düzeyde sinemasal tekniklerin yer aldığı video çalışmaları olduğu gibi, çok kişisel ve naif kayıtların da buluştuğu bir sergiydi ve söylemek gerekirse video etkinlikler içinde en çok ilgi gören etkinliklerden oldu.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Son olarak söylemek isteyeceğim şey ; bu sergiler sırasında bana ve sanatçılara destek veren herkese ve çalışmaları gerçekleştirirken büyük özveri ile çalışan arkadaşlarıma teşekkür etmektir.


(Ağustos 2010 Bosphorus Sanat Gazetesi'nde yayınlanmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder