Çukurova Üniversitesi’nde görev yapan Muzaffer Tire’yi sanatçı kimliği yanı sıra son yıllarda Küratör kimliği ile de görüyoruz. Geçtiğimiz aylarda Adana’da düzenlediği etkinlikle adından sıkça söz ettiren Tire ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Hülya Küpçüoğlu
Geçtiğimiz aylarda Adana’da büyük bir sergi düzenlediniz. Öncelikle bu sergi nasıl gelişmişti?
Sizin de belirttiğiniz gibi, 5 Haziran 2010 Dünya Çevre Günü Adana ilimiz içerisinde Toyota Onatça Sanat Galerisi’nde ulusal kapsamda 28 sanatçının katılımıyla bir sergi gerçekleştirdim ve küratörlüğünü üstlendim. Serginin kavram başlığını da “yeni eskiler – eski yeniler” olarak oluşturdum. Öncelikle Çukurova bölgesinden sanatçılar olmak üzere; Adana, Mersin, Hatay, Kayseri, Edirne, İzmir, Ankara ve İstanbul’dan değerli sanatçıları bu serginin kavram başlığı altındaki kapsama göre davet ettim. Sanatçılar da eserlerini bu sanatsal kapsama göre gönderdiler. Küratör olarak, eser seçiminde müdahaleci olmadım. Türkiye’de bu kapsamda çalışan birçok sanatçı olmasına karşın, genç ve orta kuşak sanatçılardan eserleri bir araya getirmeye çalıştım. Kolaj, asemblaj, dekolaj…gibi teknikleri farklı sanat disiplinleri ya da disiplinlerarası sanat anlayışı içerisindeki çalışmalarıyla gerçekleştiren sanatçılardan bir zenginlik yaratmaya çalıştım. Sanatsal düşünme biçimindeki çok boyutluluğun ve farklılığın, serginin etkisini, niteliğini artıracağı düşüncesindeydim ve öyle de oldu. Eserleriyle isim oluşturmuş sanatçıları, genç kuşak sanatçılarla bir araya getirerek birbirlerini daha iyi anlama ve tanımalarına olanak sağlamak istedim. Tüm bu gelişmeler Toyota Onatça’nın sahibi ve işadamı sayın Süleyman Onatça’nın “ ben bu mekanda sanatçılara bir yer oluşturmak istiyorum, sanatçılar için ne yapabilirim…” düşüncesini benimle paylaşmasıyla bu sergi ortaya çıktı.
Etkinlik Toyota’nın sponsorluğunda gelişti. Hem de onların adını taşıyan bir sergi salonu açıldı etkinlikle birlikte. Toyota yetkililerini sergiye ve sponsorluğa ikna edişiniz nasıl oldu?
İşadamı Süleyman Bey’in benimle bir görüşme isteğiyle başladı bu gelişmeler. Henüz inşaat halinde bulunan ve yakın zamanda açmayı planladıkları Toyota Onatça Plaza yani iş merkezi’nde, görüşmemiz oldu. Öncelikle bana, yapılan bu iş merkezi hakkında bilgi verdi ve çevreci bir anlayışla tasarlanmış Türkiye’nin 3. büyük akıllı binasını yaptırdıklarını ve ülkemize bu anlamda büyük bir katkı sağladıklarından söz etti. Öncelikle bana 60 m2 büyüklüğünde bir mekanı göstererek, burayı sanatçılar için atelye yapmak istediğini, sanatçıların gelip burada çalışıp çalışamayacaklarını sordu. İhtiyacı olan sanatçıların elbette gelip çalışabileceklerinin olası olduğunu söyledim. Hemen yanıbaşında bulunan 500 m2 büyüklüğündeki inşaat halinde olan mekanı gösterip, “ peki burada sanatsal açıdan neler yapılabilir…” deyince çok heyecanlandım. İlk defa Adana’da bir işadamı “sanatçılar için ne yapabilirim…” diye bir öneride bulunuyordu. Aslında bu potansiyel, işadamı Süleyman Onatça’nın küçük bir girişimci olduğu eski yıllardaki tanışıklığımızda da görülüyordu. Küçük bir boya firması işletmecisi iken, sanatla ilgilenen gençlere küçük bir sergi mekanı yaratmaya çalışmış, yine birlikte kısa bir süreliğine de olsa, cep sanat galerisine benzer bir yer oluşturulmuştu. Şimdi daha da büyük bir mekanda, büyük hayaller oluşturuyordu. Bir sanatçı ve akademisyen olarak halkla ve sanatsever destekçi sermayedarlarla bu ülkenin kültürel ve sanatsal yapısına katkıda bulunmak adına, birlikte çalışmanın önemli bir rol oynadığına inandığım için, önerilerimi sundum. Plaza’nın yapısına uygunluk göstereceğinden ve Adana gibi büyük bir şehirde müze eksikliğini hissettiğimden, çocuklara yönelik “ oyuncak araba müzesi “ veya “ oyuncak müzesi” olabileceğini, bunun yanısıra daha da büyük projelere yönelerek gelecekte temelini atabilecekleri “ çağdaş sanatlar müzesi “ nin Adana’da önemli bir kültürel gereksinim olduğundan söz ettim. Adını da isterlerse “ Onatça Çağdaş Sanatlar Müzesi” olarak koyabileceklerini söyledim. Ayrıca bu mekanda çocuklar için sanatsal çalıştay çalışmaları yapılabileceğini, ama istenirse öncelikle bir sanat galerisi oluşturup, zamanla müze yapılanmasını gerçekleştirebileceğinden söz ettim. Çıkan sonuç; öncelikle o mekanın “ Onatça Sanat Galerisi “ olarak gerçekleşmesi ve ilk serginin de binanın yapısına uygunluk taşıyacak bir konseptle yapılması olarak karar verdik. Serginin öncelikle Çukurova bölgesi sanatçılarından oluşması düşünülüyordu ama zamanla serginin kapsamını aşama aşama genişlettim. Dolayısıyla tüm masraflar Toyota Onatça tarafından karşılanır duruma getirildi. En son önerim de, bu serginin oluşumu Anadolu’da radikal yani köklü bir değişimi önerdiğinden, sanat dergilerinin editörlerinin de ilgisini çekeceğini düşündüğümden, Rh+ ve Artist gibi önemli iki sanat dergisinin editörünü de davet ettik. Çünkü Anadolu’da işadamlarını bu konularda ikna etmek oldukça güç ve yatırım yapan da parmakla sayılacak kadar az. Serginin küratörlüğünü üstlenerek bir ay süren ve gelecekte de geleneksel olarak gerçekleştirilecek olan ilk sergimizin temelini atmış olduk. Sanat galerisi şehrin merkezine biraz uzak olsa da, Toyota Plaza’nın açılışıyla birlikte gerçekleşen Onatça sanat galerisindeki sergiye ilgi, katılım ve izleyici oldukça kalabalıktı. Afiş, davetiye ve katalog tasarımı Soner Tire tarafından yapılan ve 2000 adet kataloglu olan ve Valinin katılımıyla açılışı olan çok etkili bir sergi gerçekleşti.
Sanırım mekanla ilgili sonraki adım müze… Aradan geçen birkaç ayı da göz önünde bulundurursak, şu anda hangi aşamada?
Evet, müze…Çalıştığım üniversiteye ilk geldiğim yıllarda hayal ettiğim ve daha henüz o yıllarda diğer üniversitelerde oluşmamış müze düşüncesini, ilgili kişilere kabul ettirmekte yalnız kaldığım bir düş… Genç bir nüfusa sahip olan ülkemizin Atatürkçü gençliğine, sanatsal ve kültürel yatırım amacıyla, aynı zamanda tarih ve kültür bilinci oluşturmak, yarının sanatsal kültürüne destek olabilmek adına, gelecekte Onatça Çağdaş Sanatlar Müzesi’nin temelini oluşturacak girişimler için planlamalar yapılmaya başlanmıştır, en azından düşünce aşamasında bile olsa ciddiye alınmaktadır. Araştırmalar yapılıp yönergeler hazırlanmaktadır. Böylesi bir düşüncenin tohumunun atılması bile günümüz yaşam biçimine göre heyecan vericidir. Sizin de bildiğiniz gibi; müzeler, kültürel ve sosyal yaşayışımızın belleğidir. Bu mekanlarda sanatsal kültür üretilir ve paylaşılır. Sanatsal değerlere ulaşmanın yollarını öğrenebilen birey, sanatı farklı yönleriyle algılar, değerlendirir, eserlerini yerlerine koymayı öğrenir ve onu korur. Özgün yapıtı tanıma, müzelere gitme alışkanlığı kazanır, çevresine de kazandırır. Özgün yapıtları görerek, algılarını ve değerlerini yaşamla bağ kurarak geliştirir. Bu nedenle böylesi bir kültürel girişimcilik, yalnızca devlet kurumlarının değil, her işadamının rüyası olmalıdır. İşadamı Süleyman Onatça da, sanata destek ve değer veren diğer önemli işadamlarını da gerek yurtiçi gerekse yurtdışı temaslarıyla inceleyip önemsemiş, hatta bir ara kendisine sözünü ettiğim sayın sanatçımız Hüsamettin Koçan’ın öncülüğünde Bayburt’a bağlı Bayraktar Köyü’nde açılmış olan Baksı Müzesi’yle ilgili araştırma yapıp ilgilenmiş olması da, sevindirici gelişmelerdir. Böylesi örnekler işadamımızın hayallerini biraz daha büyütmekte ve daha büyük mekanlarda içeriğine uygun müze oluşumu gerçekleştirmek isteğinde olduğunu belirtmiştir. Elbette bunlar bilgi, yatırım, yeterlilik ve zaman işi. Dilerim gerçekleştiğinde inandırıcı boyuta ulaşmış olacaktır.
Son yıllarda sadece Adana’da değil, başka illerimizde de sanat anlamında oldukça yoğun bir yapılanma olduğu görülüyor. Siz bu yoğun hareketliliği neye bağlıyorsunuz?
Üzerinde durduğunuz konu çok önemli Hülya Hanım. Adana için bu gelişim son yıllara ait bir olgu değil. Ama ne yazık ki, metropol sanat çevresi yani İstanbul ve Ankara, bugüne değin Adana’da yapılanları ya görmezlikten gelmiş ya da yanlış kişiler üzerinden değerlendirmiştir. Özellikle de sanat eleştirmenleri ve sanatçılarımız, sanat adına yapılan çabaları ve etkinlikleri gözümün önüne getirdiğimde, kimi çabalarım boşa mı gidiyor acaba dedirtiyor kendime. Çünkü sizin yaptığınız bir etkinliği bir başkası yaptığında olumlu, ama siz yaptığınızda “daha erken olmalı “ deniliyorsa burada önyargı vardır, duygusaldır. Hangi engeller, güçlükler aşılarak o etkinliklere ulaşılmıştır, bilmeden anlamadan bir yaklaşımdır tüm bunlar…Son yıllarda sanat anlamında oldukça yoğun bir yapılanma Genel bir değerlendirme yapacak olursak, şu etmenler karşımıza çıkacaktır. Birincisi devlet kurumları yani belediyeler, valiliklere bağlı kültür müdürlükleri, üniversiteler…ikincisi özel kuruluşlar, müzayedeler, sanat galerileri, sanat dernekleri, sanayici-girişimci-yatırımcılar ve üçüncüsü kişisel olarak bu kurum ve kuruluşlarla bağlantı kuran ve lokomotiflik yapan sanatçılar ve sanat eğitimcisi akademisyenler, sanat yazarları, kültürel ve sanatsal etkinliklerin hareketlenmesinde etkin rol oynamaktadırlar. Bu yoğunluk gereksinimden kaynaklanmaktadır. Sanatın metalaşması, koleksiyonculuk, politika, sanatsal rekabet gibi unsurları da maalesef istemediğimiz bir biçimde içermektedir ve kirletmektedir. Sorulduğunda, hepsi de kendine göre iyi niyetli çabalardır. Fakat bence en önemli unsurlardan biri sanat metropolü olan İstanbul ve Ankara illeri dışında kalan; yerel ya da taşra kabul edilen illerdeki hareketliliğin nedeni, birikimli sanatçıların metropollerin dışında da destek aramaları ve zaman zaman da köstek olunmalara rağmen bu destekleri bulabilmeleridir. Yani bu ortamları, inandırarak, büyük çabalarla yaratmalarıdır. Onun için önemli sanatsal çabaları dikkatle izlemek gerekir. Dışarıdan görüldüğü kadar kolay olmamaktadır. Kimi küratörler,hem sanatçıya müdahaleci olup ve bunu bir kazanç kapısı olarak sürdürürken, kimileri de metropole ulaşamayan sanatseverlere bir sanatsal hizmet olarak yardımcı ve lokomotif olmaktadırlar. Ülkenin her yerindeki sanatçı ve sanatsever her kimlik, metropolde yer alamayacağına göre, yerel ya da lokal kabul edilse bile, kendi yaşamı içerisine sanat etkinlikleri programlayarak ve ülkenin her bölgesinden sanatçıları bu etkinliklere davet ederek, yerel görüntüden uzak, o kentin kültürüne katkıda bulunup, sanatı topluma yaygınlaştırıp sevdirmeye çalışmaları görülmektedir. Nedenleri ne olursa olsun, sanat metropolü İstanbul ve Ankara dışındaki sanatsal etkinlikler açısından hareketlilik, Anadolu’da sanatsal bir devrim olarak görülebilir.Metropoldeki sanatçıların da Anadolu’ya yüzünü dönmeleri ve ekonomik şartların da sağlanmasıyla, hareketlilik kaçınılmaz olmuştur. Güzel sanatlar eğitimi veren kurumların da artışı, ilgiyi biraz daha çoğaltmıştır. Okullaşmanın yanısıra Bilişim ve iletişim çağını yaşadığımız dönemde kitle iletişim araçlarının da yoğun kullanımıyla sanatsal birikim, deneyim, algı ve çözümlemeleri de hızlanmıştır. Sanatçılar ve sanatseverlerin iletişimleri, etkilenimleri ve paylaşımları kent olgusu içerisinde kolaylaşmıştır. Sanat metropollerine ulaşamayan birey, kendi sanat aktivitelerini yaratmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder