30 Eylül 2010 Perşembe

“İSTEDİĞİM ŞEY KADININ KİM OLDUĞU DEĞİL NE SÖYLEMEK İSTEDİĞİ”

Güler ateş İngiltere’de yaşayan sanatçılarımızdan. 1-26 Eylül tarihleri arasında İngiltere’de Leighton House Museum’da Kişisel bir sergi açtı. Sergisinin adı “no past is mine, no future: look at me!”. Sanatçı ile sergisi ve işleri üzerine bir görüşme gerçekleştirdik.


HÜLYA KÜPÇÜOĞLU

Marmara Üniversitesi’ni bitirdikten sonra, İngiltere’ye gidip, sanat çalışmalarınızı orada sürdürmeye başladınız. Öncelikle bir anlamda yaşadığınız bu “göç” hikayesini dinleyebilir miyiz?

Ben Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi üçüncü sınıfı bırakıp İngiltere’ye ingilizce ögrenmeye gittim. Sonra Ingiltere’de eğitimime devam etmek istedim. Londra’da Wimbledon School of Art’ta Resim bölümüne girdim. 2004’te mezun olduktan sonra Yüksek Lisansımı Royal College of Art’ta bitirdim). 2008’den beri Royal Academy Schools’da Video ve Digital Media bölümünde görev yapmaktayım.

İngiltere’yi tercih etmenizin sebebi nedir?

Ingiltere’de okumak istememin en büyük nedenlerinden birisi dışarıdan biri olmak. Insanın kültürüne ve geldiği yere yabancı olması sanat üretkenliği için büyük bir zenginlik. Ayrıca Proust’un bir cümlesini çok anlamlı buluyorum. Proust demiş ki; Yolculuklara çikmanın gerçek keşfi yeni yerler bulmakta değildir, yeni bir göz edinmektetir.’

O zaman genelde çalışmalarınızda yer alan göç olgusunu kendi yaşamınızla da ilişkilendirebiliriz sanırım?

Evet. Ben 10 yaşına kadar Muş’un Varto ilçesinde yaşadım. Politik ve ekonomik nedenlerden dolayı ailem İstanbul’a göç etti. Türkceyi İlkokula başlayınca öğrendim ve İstanbul’da Türkçemi düzeltme şansım oldu. Bu arada anadilim olan Zazacayı da kaybetmeye başladım farklı etkenlerden dolayı. 12 yıl İstanbul’da yaşadıktan sonra İngiltere’ye göç ettim. 11 yıldır Londra’da yaşamaktayım ve şu an yaşadığım yer orası. Bu coğrafi ve kültürel yolculuklar sürecinde tabi ki farklı katmanların bir araya gelmesi benim için yeni açılar ve kimlik oluşturmuştur, bununda kaçınılmaz olduğunu söyleyebilirim. Bu göçler sürecinde farklı dil konuşulan toplumda/kültürde yaşamı ifade etme açısında bazen avantaj bazen de dezavantaj oluşturmuştur. Ayrıca azınlık toplumlarda kadın olmanın verdiği ayrı zorlukların farklı çeşitleri her gün görüyoruz ve yaşıyoruz. Bunu çok iyi yaşadığımı ve yükünün ağırlığını bazen yaptığım çalışmalarda ifade etmeye çalışıyorum. Çünkü bunlar farklı ülkelerde ve kültürlerde yaşayan göçmenlerin gerçek dileğidir.

Çalışmalarınızdaki kadın hep gizemli bir yapı da görülüyor…

Özellikle son iki yıldır yaptığım çalışmalarda kadının gizemli olması çok önemli. Bir kadının kimliğinin gizli olması ve vücut diliyle aldığı formlar ve duruşlar onun duygu ve düşünce yapısını seyircilere iletir. İstediğim şey kadının kim olduğu değil ne söylemek istediği.

Serginin adını da göz önünde bulundurursak, an’ı yakalamaya çalıştığınızı veya konu aldığınızı söyleyebilir miyiz?

Bu sergide yaptığım çalışmaların hepsi performanslar sonucunda oluştu. Bu performanslar sürecinde yaşanan duyguları ve hisleri yakalamaya çalıştım. Performanslar anlık ve o an ne olursa o dur. Onun aynısını tekrar gerçekleştirmek mümkün değildir. Bundan dolayı o anda yaptığım çalışmalar o anı yakalamayı hedefliyor.

Sergi açtığınız mekan söz konusu olduğunda sunulan fotoğraf ve video ile mekan arasındaki diyalog da ön plana çıkıyor mu?

Sergimin açıldığı mekan olan Leighton House Müzesi ayrıca çalışmalarımı yaptığım yer. Nisan ayından itibaren burada residency yapmaktayım ve benim yaklaştığım kavramlardan biri mekana olan tepkimdir. Bu hem tarihsel hem de kültüreldir. Fotoğraflarımdaki ve videolardaki kadın sürekli bu mekanla diyalog halindedir.

Son olarak eklemek istediğinizi bir şey var mı?

Iki yıldır performans sanatçısı, oyuncu ve yazar olan Zoë Simon ile çalışmaktayım. Bu çalışmalar sürecinde Zoë yaptığım işleri daha iyi kavradıkça farklı bir vücut dili oluşturduğunu görmekteyim ve bunun beklenmedik sonuçlar getirmesini ilginç buluyorum.

(Bosphorus Sanat Gazetesi 2010 Eylül sayısında yayınlanmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder